14

290 35 4
                                    

"felix nerede?" dedi hyunjin içeridekilere bakarak.

changbin merdivenlerden inerken, "okula gitti." diye mırıldandı. artık kimse hwang hyunjin'in ortalıkta dolanmasına şaşırmıyordu. son zamanlarda o kadar art arda şaşırtmıştı ki, alışmışlardı.

"ne oldu?" dedi chan. yüzünde ve sesinde sadece hyunjin'in anlayacağı o sorgulayıcı ifadeye karşılık hyunjin kafasını sağa sola salladı.

"cüzdanını düşürmüş," arkasını dönüp yere baktı. "haberi yoktur büyük ihtimalle. gidip söyleyeyim."

chan ani bir hareketle seungmin'in yanından kalktı. "sen söyleme." diğerleri bu tavrı garipsediyse bile hiçbir şey demedi. "ben hallederim."

hyunjin gözlerini kısarak mantıklı bir açıklama bekledi. cüzdanı o bulmuştu ve o söylemeliydi. bang chan'ın neyi sorun ettiğini anlıyordu ama çocuk değillerdi. iki yetişkin gibi konuşmaya devam edebilirlerdi. zaten hyunjin neden üç gündür onu göremediğini anlamıyordu. geçen dönem onun bu kadar okula gittiğini hatırlamıyordu, kendisinden mi kaçıyordu? çok büyük ihtimalle.

derin bir nefes aldı ve odasına gitti. ani bir kararla üstünü değiştirdiğinde cüzdanı masaya bırakmıştı. evet, haber vermeyecek direkt olarak ona verecekti. peşinden kapı açıldığında chan duraksadı. "saçmalıyorsun," ne yapacağını şimdiden anlamıştı. kapıyı kapattı ve odanın içinde ilerledi. "aptal aptal işler yapma hyunjin, bırak ikinizde atlamayı deneyin."

"hiçbir şey yapmayacağım, sadece yardım edeceğim. sen de olsan minho da olsa yardım ederdim."

"bence çok uzatmaya gerek yok," dedi chan ketum bir sesle. "sen gitmiyorsun ve bu cüzdan işini gerekirse ben hallediyorum."

"hayır," hyunjin kendi kendine mırıldanıyordu ama çoktan yenilgiyle yatağa oturmuştu. "böyle ilerleyemeyiz chan..." dedi kafasını kaldırarak. "bunu başaramam."

"öyle hissettirdiğini biliyorum," chan yanına oturduğunda sinir bozukluğuyla güldü. "bir süre başaramayacağını düşüneceksin ama zaten bunu düşünürken başardığını fark edeceksin, sadece zamana ihtiyacın var."

"çok saçma," sinirlendiğini hissetti. "buna izin vermiyorum, çok ciddiyim."

chan, hyunjin'in yüzüne birkaç saniye baktı. hyunjin'i tanıyordu. bu ifade tanıdıktı. "bir geleceğiniz var yani sana göre?"

"iyileşmiş olamaz mıyım?"

kırık bir sesle dile getirdikleri büyük bir sessizlik oluşturdu. bang chan şok içinde ona bakarken ne diyeceğini bilemedi. "hyunjin," dedi. ilk defa iyileşmek istiyor gibiydi. "iyileşmek mi istiyorsun?"

"kahretsin ki evet," dedi hızlı hızlı kafasını sallayarak. omuzları titriyordu. güçsüz çıkan sesine rağmen bir şekilde kendinden emindi. "bu siktiğimin yastığına kafamı koyduğum her an onunla olmak istiyorum, sonra aklıma yine o anlar geliyor. delirecekmiş gibi hissediyorum ama eskisi gibi değilim chan." ayağa kalktı. "başarabilirmişim gibi hissediyorum."

"sen ciddisin." bang chan odasında göz gezdirdi. bir tane bile çizimi yoktu. sarı laleye dair hiçbir şey kalmamıştı odada. "aşık mı oldun lan sen?" dedi ayağa kalkarak.

hyunjin göz devirerek arkasını döndü ve cüzdanı cebine koydu. "saçmalama oğlum."

"sen iyi misin? kafayı mı üşüttün?" ani bir hareketle önüne geçip elini alnına koydu. "ateşin de yok."

hyunjin, elini tutup çektiğinde sinir bozukluğuyla güldü. "denemek istiyorum."

"dene." bang chan derin bir nefes aldı. "ama felix'i daha fazla üzdüğünü görürsem seni sikerim. çok ciddi sikerim hyunjin."

"ben de," dedi sitemle. bang chan'ın bu kadar çabuk kabullenmiş olması bile ona yeterince güven vermişti. "kendimi denizden atarım artık."

"siktir git." bang chan ondan önce odadan çıktı ve gülümsedi. omuzlarından büyük bir yük kalkmış gibi hissediyordu çünkü bu sefer o da inanmıştı. güzel bir ikili olabilirlerdi, birbirlerine çok iyi gelebilirlerdi. bang chan ilk defa onu böyle görüyordu ve ellememekte ısrarcıydı. hyunjin'i gerçekten ilk defa görüyordu. günlerce yemek yememiş, sadece sigara içer olmuştu. uykusuzluğun dibine vurmuştu. çoğu zaman hayatı böyleydi ama önceden saklamak için büyük bir çaba harcardı, artık bunu bile yapmaz olmuştu. gizlemekle uğraşmıyor, sürekli ortalıkta felix'i görmek için gezinip duruyordu.

hyunjin ise üzerine deri ceketini aldı ve motorunun anahtarını cebine koydu. gitmekte ısrarcıydı. kendinin bozuk olduğunu çok uzun süre önce fark etmişti ama kendine iyileşmek hakkında tek bir laf edemediği zamanlar çok da uzak değildi. bunu başardıysa aralarının da düzeleceğine inanıyordu.

acele adımlarla evden çıktığında derin bir nefes aldı. havalar gittikçe ısınıyordu. bu kadar çabuk ısınması garipti ama ılık havayı seviyordu. en çok hava böyleyken motor sürmekten haz alıyordu.

kaskını takmadan motora bindi. saçlarını savurdu ve gülümsedi.

on dakikanın sonunda üniversiteye geldiğinde motoru park etti ve felix'i aramakla aramamak arasında kaldı. sonunda aramanın daha iyi olduğunu düşündü. felix aramayı açana kadar kalp krizi geçireceğini sandı. "hyunjin?" dedi inanamıyormuş gibi. gerçekten de aramasını beklemiyordu. "bir sorun mu var?"

hyunjin hızlanan kalbine aldırmadı. "felix," sertçe yutkundu. "cüzdanını düşürmüşsün." diye mırıldandı.

"sikeyim ya," birkaç hışırtı geldi.

"getirmemi ister misin?"

"bugünlük idare ederim. okul kartım telefonumun arkasında olduğu için fark etmemişim. teşekkür ederim haber için."

"felix," diye mırıldandı hyunjin.

"hmm?"

"geldim ben."

"ne?" felix şaşkınca konuştuğunda bu beklediği son şey bile değildi. "nereye geldin?"

"cüzdanını getirmeye işte. okulda olduğunu söylediler."

birkaç saniye sessiz kaldıklarında hyunjin nefesini tutmuştu. "teşekkür ederim," dedi en sonunda zorlukla. "zahmet etmişsin."

"hiç eve gelmiyorsun ki, illaki lazım olur diye düşündüm." hyunjin suçlulukla omuzlarını düşürdüğünde sigara paketini çıkarttı. içinden bir sigara çekip aldı ve dudaklarına bıraktı.

"gördüm seni," dedi felix cevap vermeden. "geliyorum." ve telefon kapandı.

hyunjin etrafında dört dönerken felix sonunda tam karşısına geldi. küçük boyuyla, mahcup bir şekilde durunca tekrar kalbi hızlanmıştı. kahveye boyadığı saçlarıyla bile o kadar mükemmeldi ki, iltifatlara boğmak istiyordu. felix cebinden bir şey çıkarttığında sadece ona bakıyordu. kirpiklerine kadar güzel olduğunu düşünürken sigarasının yandığını fark etti. "yakmayı unutmuşsun." dedi ellerini arka cebine sokarken. hyunjin sigaradan derin bir nefes aldığında felix'in yüzüne doğru üfledi. yavaşça gülümsediğinde mümkünmüş gibi ona bir adım daha yaklaştı.

"felix," dedi cebinden cüzdanı çıkartıp. "inanır mısın bilmiyorum ama seni özledim."

felix kızardığını adeta hissetti. zorlukla gülmeye çalıştı. "saçmalama hyunjin, aynı evde yaşıyoruz ya." sesi sonlara doğru kesildi. kaşlarını çatmamak ve hesap sormamak için zor duruyordu.

hyunjin kaçmak isteyişini kabullenmek istemedi. "dersin bitti mi?" dedi net bir sesle.

"yani," gevelemeye çalıştı ama başaramadı."

"o zaman kesinlikle konuşacağız."

17 şubat 2024

sigaralar yandığında, hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin