rüzgâr tenime adeta yapıştığında gülümsedim.
kollarımın sardığı bedene iyice yapıştığımda keyiflendiğini resmen hissettim ya da benim mutluluktan başım dönmüştü, hiçbir fikrim yoktu. sadece soğuk havaya rağmen fazla iyi hissediyordum ve bunun sebebi tam olarak önümdeki adamdı.
yüzüm sırtına dayalıyken motor durdu, kafamı kaldırmak çok zor gelmişti ama bana doğru bakmaya çalıştığını fark eder etmez kafamı ona çevirdim. ellerimi yavaşça bedeninden ayırırken kocaman gülümsedim. "çok iyiydi." diye mırıldandım sarhoş gibi. "seninle motora binmenin ayrı bir güzelliği varmış sanırım."
"diyosun," dedi sırıtarak. elleri saçlarıma daldığında hiç rahatsız olmadım. aksine o saçlarımı karıştırdıkça rahatladım. "istediğin her an motorum emrine amade."
"biliyorum ki." dedim i harfini uzatarak. motordan indim ve onun da inmesini bekledim. "neden burada yaşamıyorsun?" villaya bakarken tek sorguladığım şey buydu. içi de dışı da mükemmeldi. kendine özel bahçesi ve havuzu vardı, başka ne ihtiyacı olurdu ki insanın?
"mükemmel bir soru," dedi anahtarı alarak. "bunu anlattıklarımdan sonra açıklarım."
"yani," yan yana yürüdük. "ben kalabalığı severim ama sen yalnız olmaya aşık gibisin. o yüzden özellikle sordum."
"yalnız kalmayı sevmediğini biliyorum ama sence de evine sekiz kişi dikmek fazla değil mi?" göz devirdim. benimle uğraşmaya bayılıyordu, bu yüzden alaylı konuşuyordu ama ciddi olduğunu biliyordum.
"gayet güzel oldu ama, yaşayıp gidiyoruz." ellerim cebimde dikilirken kapıyı açtı. artık aşinası olduğum evde, terliklerimi kendim almış ve giymiştim. üzerimdekini de askılığa asmıştım. bu hareketim hyunjin'in dudaklarının kıvrılmasına neden oldu.
"hoş geldik." kapıyı kapattı ve bana göz kırparak üzerindeki ceketi çıkarttı. "sana rahat kıyafetler vereyim, sıcak çikolatanı yapayım sonra merak ettiklerini cevaplayayım. olur mu?"
"harika bir plan." o önümden yürürken ben de peşinden paytak adımlarla ilerledim. merdivenden çıkarken ikimiz de sessizdik. evet, keyifli bir yolculuk olabilirdi ama kötü hissettiğini biliyordum. aynı zamanda ben de ailemle yüzleşeceğim için berbat hissediyordum, yani aslında sadece anın tadını çıkarmıştık.
onun daha kötüsünü yaşadığını biliyordum. kendi meselemi oldukça arka plana atacaktım, bir de bu konuda düşünmesini istemiyordum. bu yüzden ne annemlerden ne de konferans olayından bahsedecektim.
karşımıza çıkan ilk odaya girdiğimizde derin bir nefes aldım. "evin çok güzelmiş..." diye mırıldandım peşinden odaya girerken. her tarafta çiçekler vardı, geçen sefer bu kadar inceleyememiştim etrafı. "çiçekleri cidden seviyorsun, değil mi? odanda bir sürü sarı lale çizdiğini görmüştüm."
odasını incelemeye çalışırken sırtına toslamamla bir adım geri çıktım. o ise refleks olarak arkasını dönmüş ve kolunu bana uzanmıştı. ufak sarsıntı olduğunu anladığında sertçe yutkundu. suratımda engelleyemediğim, büyük bir gülümse vardı. gözleri birkaç saniye gülüşümde takılı kaldı. hiçbir şey demediğinde ister istemez gerildim, düşen suratımla boğazını temizledi. "sarı lalelerden hazetmiyorum," kaşlarımı çattım. sevmediği şeyi çizmek için neden o kadar uğraşıyordu ki? "bahsetmeye değmez."
kafamı sallamaya çalıştım. "anladım," diye söylendim tekrar odasına dönerek. "çok güzel çiziyorsun."
odanın en köşesinde, kitaplığının yanında bir şövale vardı. yine sarı lale çizmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sigaralar yandığında, hyunlix
Fanfiction"laleler mezara da yakışır hyunjin." 28 kasım 2023