23

161 26 16
                                    

yağmur damlaları saçlarından süzülürken kafasını sağa sola salladı.

"anlatmak istemiyorum," dedi ellerini saçlarından geçirerek. delirmiş gibiydi. "felix," ellerimi tuttu bir anda. "benden ya vazgeçersen..." hiddetle kafasını sallayıp duruyordu. "yapamam. vazgeçer misin benden?"

"hyunjin," demeye çalıştım. mentalitesi iyi olan kişi ben olmalıydım ama yapamıyordum, karşımda böylece berbat bir hâldeyken altında ezilmeden durmak çok zordu. "daha önce kimseye anlattın mı?"

"cevap vermiyorsun." ellerini çekti. sonunda tekrar arkasını döndüğünde titreyen elleriyle kapıyı açtı ve içeri girdi. hızlı adımlarla onu takip ettim. arkamdan kapıyı çarptığımda çenem titriyordu. sırılsıklam olmuştum.

"önce bana cevap verseydin istediğini alacaktın!" dedim gaza gelerek. evet, bu yükün altında kalmayıp yanında olmalıydım ama beni o kadar yoruyordu ki şimdiden ağlamak istiyordum. "neden sadece kaçmak ve manipüle etmek dışında bir şey yapmıyorsun?"

adımları durduğunda birkaç saniye nefes alışlarını dinledim. ben dudağımı ısırırken yavaşça bana döndü. aramızda beş adım var ya da yoktu. yorgun bakışları gözlerime kitlendiğinde yutkundum. "manipüle mi?"

"şu an tek yaptığın manipüle," sinirle güldüm. "şaka gibi, beni buraya anlatacağım diye getiren sendin ama deliren de sensin." derin bir nefes aldım. "anlatacak kadar iyi değilsen neden anlatacağım diyorsun?"

"korkuyorum," az öncekinin aksine sakinleşmiş gözüküyordu. kısık sesi bir bana bir de duvarlara çarptı. bu hâli beni ürküttü. "seninle yaşamayı gördükten sonra sensiz kalmaktan korkuyorum." kafasını hafifçe yatırdı. "benden vazgeçmenden, bensiz olmandan." burukça gülümsedi, o kadar kırıktı ki içime oturdu. "ve hayır," diye mırıldandı. "kimseye anlatmadım."

"tamam işte," dedim bir adım atarak. "kimseye anlatmadığın için böyle düşünüyorsun. seni terk etmeyeceğim."

"iyi," dedi ruhsuzca. o kadar hızlı değişmişti ki duygu durumu, berbat hissettirmişti. "babamı öldürdüm. bir ay önce." sağ elini kaldırdı. "bu elimle mermiyi sıktım."

gök gürlediğinde irkildim. sertçe yutkunduğumda bakakaldım sadece. dudaklarım hareket etmiyor, beni yalnız bırakıyordu. gözleri üzerimde baskı kurarken beynim uyuştu. ona dediklerimde ciddi olduğumu göstermek istiyordum ama gözlerimi kaçırmamak çok zordu.

derin bir nefes aldım. dizlerimin bağı çözülmüştü. "neden?" diye fısıldadım. ellerimi sıkıyordum çünkü tutanacak hiçbir şeyim yoktu.

"kendi istedi," gözlerini üzerimden çekti ve alayla güldü. o bana arkasını dönüp giderken onu takip ettim. "çok garip di mi? aslında o ölürken bile avcunun içindeydim." mutfağa girdi ve dolaptan soğuk bir su çıkarttı. "ne zaman ne yapmam gerektiğini söylerdi, onu öldürmek istediğimi biliyordu ve buna bile o karar verdi."

suyu bardağa dökerken bana döndü. "onu ben öldürmedim. ölmek istedi ve öldü. benim sayemde oldu ama zaten isteği buydu."

kendi koca bir yudum aldıktan sonra bana uzattı. "şimdi," dedi tüm soğukkanlılığıyla. "ben tüm bunlarla barışığım. sen devamını ve öncesini duymak istiyor musun onu söyle."

kollarını tezgâha yaslarken bana bakıyordu. tüm enerjimi kullanarak karşısına. tabureye oturdum ve bana uzattığı sudan koca bir yudum aldım. kafamı yavaşça aşağı yukarı salladım. bomboş hissediyordum. kafam hiçbirini almıyor, kulaklarım uğulduyordu. "emin misin?" dedi kaşlarını kaldırarak. "iyi katil diye bir şey yok. merak etme yani manipüle etmeyeceğim."

"demek istediğim o değildi," dedim. benim aile sorunlarım ne de küçülmüştü öyle... diyecek hiçbir şeyim yoktu, demek istediğim oydu ve ikimizde bunu biliyorduk. burdan dönmeyecekti. "anlatmak istemiyordun."

sigaralar yandığında, hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin