15

355 34 11
                                    

"neden öyle dikiliyorsun?" dedi öylece bana bakarken.

dudaklarımı birbirine bastırdığımda konuşmamaya kararlıydım. önüme konulan terliklere ve birkaç metre ötemde duran hyunjin'e bakmadan duramıyordum. karnım stresten deli gibi ağrıyordu. "gelmeyecek misin?" diye sorduğunda sakindi.

bir şey demeden terlikleri yavaşça giydim ve arkamdan kapıyı kapattım. yüzündeki gülümseme beni daha çok korkuttu. rüyada olma ihtimalim gittikçe artıyordu. "burası senin evin mi?" dedim mırıldanarak. bu sefer kendimi kaptırmamaya kararlıydım ama ben de onu özlemiştim. günlerdir sadece birkaç kez yüzünü görmüştüm ve bu beni beklediğimden çok delirtmişti. ilk defa hislerime karşı bu kadar kendimi kaybetmiştim. zaten ona dair her duygum, kendimden beklemeyeceğim şekilde, yoğundu.

kafasını yavaşça aşağı yukarı salladığında yürümeye başladı. onu takip ederken etrafı incelemeye çalıştım. içerisi beyazdan oldukça yoksundu. koyu tonlar ortama fazlasıyla hakim olmasına rağmen boğmuyordu. ev huzur kokuyordu. yeşillikle dolu olan manzarası bunun en büyük etkeniydi.

yine de tek kişi için villa aşırı gereksizdi. üstelik burada kalmıyordu bile.

uzun bir koridordan geçtikten sonra beyaz kapıyı açtı ve içeri girdi. karşıma ferah, amerikan bir mutfak çıktı. derin bir nefes aldım. evi de kendisi gibi kokuyordu. "neden buradayız?" dedim duraksadığında.

beni umursamadı. "bir şey içmek ister misin?" diye sordu bardak çıkarırken.

"ben sadece soruma cevap istiyorum." dedim bar sandalyesine otururken. ayaklarım yüksekliğiyle yerden kesilmişti. bir su doldurup önüme bıraktığında kendine de hızlı bir kahve yaptı. saniyeler sonra da tam karşıma geçip dirseklerini koyup eğildi.

"konuşmamız gerektiğini düşündüm," kalbim hızlandı. "yanlış mı düşünmüşüm?"

heyecandan kekeleyeceğimi düşündüğüm için sertçe yutkundum ve sudan bir yudum aldım. "hayır," dedim sonunda. "yanlış düşünmemişsin."

bakışlarımız kesiştiğinde gülmemeye çalıştım. o kadar güzel duruyordu ki, o an bana ne derse kabul ederdim zaten ama bundan haberi yoktu. "felix," dedi sonunda. gözlerini üzerimden inatla çekmiyordu. "bana yardım et."

"ne konuda?" sıcakladığımı hissettim. meraktan ölecektim. içimde bir yerde o kadar mutluydum ki korkuyordum. tahmin ettiğim gibi olmamasından dolayı korkuyordum. yine hayal kırıklığına uğramak istemiyordum.

"daha önce böyle bir şey yaşamadım," dedi kafasını eğerken. cebinden bir sigara ve çakmak çıkardı. çok fazla içiyordu. "daha önce bu denli hislerimi yaşamadım, kabullenmedim." ellerim titremesin diye bardağı sıkıca tuttum. "seninle olmak için sana ihtiyacım var." derin bir nefes aldı. "karşıma çıkan aşkların hepsi kötülük doluydu, hiçbir zaman kalbimi birine açmayı düşünmedim."

gözleri tekrar beni bulduğunda ölecek gibiydim. "hyunjin..."

"devam etmeme izin ver," hipnoz gibi kafamı salladım. "sana olan hislerimin farkındaydım ama kendimi ne ara bu kadar kaptırdım hiçbir fikrim yok." kendi kendine güldü. "yine de iyi olmadığım çok zaman var. umutsuzluğa kapıldığım çok an oldu ama görüşmediğimiz zaman seni düşünmediğim tek bir an bile olmadı."

karnım kasıldı. "bazı şeyler benim için hâlâ çok zor," sigarasını yaktı. "izin verirsen seninle öğrenmek istiyorum."

"hyunjin," içim titredi. "benimle olmak istediğini mi söylüyorsun gerçekten?"

kesinlikle bir rüyada olmalıydım.

"bence güzel olabiliriz." kendi kendine düşünür gibi mırıldandığında düşüp bayılacaktım. dudaklarını yaladı. "gerçekten."

"bazen senin bipolar olduğunu düşünüyorum." sigarası ortamda ağır bir koku bıraktığında elinden aldım ve derin bir nefes çektim. ondan çok benim ihtiyacım varmış gibi hissettim. acaba evde sıkılmış ve benimle dalga geçmeye mi karar vermişti? "ne dememi istiyorsun?"

"evet veya hayır?" dedi sigarama bakarak.

sırtımı dikleştirdim ve sigarayı dudaklarımdan aldım. "evet dersem ne oluyoruz, hayır dersem ne olmuyoruz?"

dudakları kıvrıldı. "bir şey olmaya gerek mı var mı cidden? sadece seninle olmak istediğimi söylüyorum."

ani bir öksürük krizine girdiğimde kendimi tutamadım. sigara dumanı gözlerimi yakmıştı. önümdeki suyu kafama diklediğimde derin bir nefes bıraktım. zihnim akıp gitmiş gibi hissediyordum, benden bir cevap bekliyordu ama karşısında ne kadar aptallaştığımın farkında değildi. "anlıyorum." dedim sessizce. boğazımı temizledim.

"önemli değil." dedi geri çekilirken. kahvesinden bir yudum aldı ve öylece bana baktı. surat ifadesinden hiçbir şey anlamadım, bomboştu ama ifadesiz ses tonu bana oldukça ipucu veriyordu.

önemliydi.

"hyunjin," sigarayı söndürüp kenarda duran küllüğe attım. "ben sadece..." duraksadım. "nasıl desem? karşına çıkan aşkların kötü olduğunu bilmek değil anlamak isterdim." gözlerimi kıstım. cümlelerimi toparlayamıyordum. "yani, bana gerçekten hayatını paylaşabilecek misin? çünkü sana başka türlü yardım edemem."

yüzünü buruşturdu. "sen böyle söyleyince kulağa çok bencilce geliyor." ayağa kalktım ve karşısına geçtim. bu atağımla birlikte bana döndüğünde gülümsedi. "yanlış ifade ettim, senden hoşlanıyorum felix."

kalbim hiç atmadığı kadar hızlı atarken dudağımı ısırdım. "manitan mı olayım?" dudaklarımdan çıkanlar hakkında hiçbir fikrim yoktu. kaldı ki dediklerim kulaklarıma ulaşmıyordu bile. büyük bir baskının altında eziliyormuş gibi hissediyordum ama bu his güzeldi.

"sen ne demek istersen," sigarasını içine çekerken yanakları göçtü. gözlerini tek bir an bile benden ayırmıyordu. kızardığıma emindim. "bana sadece sen lazımsın ve sen yanımda olacaksan her sıfata katlanabilirim. arkadaş sıfatına bile."

"sen çok ciddisin." şaşkınlıkla kaldım. inanmak o kadar zor geliyordu ki şu birkaç gün içinde ona olan tüm umutlarımı yok etmiştim.

tatlı bir şekilde göz devirdiğinde sigarasını söndürdü. "beni ciddiye alman için illa seni öpmem falan mı gerekiyor?"

gözlerim şokla açıldığında, "hayır!" diye bağırdım. kaşlarını çattığında iki kolunu göğsünde birleştirmişti. "o zaman aklımı kaybederim."

sırıttığında gerçekten mutlu olduğunu hissettim. "şu anda da kaybetmiş gibi gözüküyorsun." dedi omuz silkerek. "hem pembe dudakların fazla cansız kalmış gibi."

"yoo," dedim gülmemeye çalışarak. saçlarını karıştırdı ve yanıma doğru geldi. adımları tam önümde durduğunda taburemi de yan döndürdü. "baya iyi baktım ben onlara."

"öyle mi?"

kafamı salladığımda üzerime doğru eğildi. sıcak nefesı suratımda gezinirken büyük bir nefes bıraktım. tüm uzuvlarım anında uyuşmuştu. dudaklarıma baktığında gözlerimi kapattım ama ufak bir dokunuş hissettim sadece. "benden hoşlandığını biliyorum cadı," dedi ve geri çekildi. minik busesinden sonra yakasına yapışmak istedim ama o öylece bana bakıp gülüyordu. "seni üzdüğümü de biliyorum, hislerinin farkındayken sana yanaştım. yapamayacağımı bildiğim halde sana umut verdim ama özür dilerim. kendi duygularını kabul edemeyecek kadar salak biriyim."

kıkırdadım. "manita ve sevgili aynı anlama geliyor yalnız."

gülmemle daha çok güldüğünde çığlık atacaktım. "gülme öyle, sadece kısa bir cevap ver. evet ya da hayır?"

"hmm," dedim düşünüyormuş gibi. dirseğimi tezgâha yasladım ve elimi kafama koydum. ona uzunca baktım. uzamış saçlarına, dolgun dudaklarına ve pürüzsüz tenini inceledim. "olur," dedim sonunda. "sevgilim."

29 şubat 2024

sigaralar yandığında, hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin