35

37 21 0
                                    

Bodrumdaki dedektif saatine baktı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Bodrumdaki dedektif saatine baktı. "Kahretsin!" dedi. "Sekiz dakika."

Soonyoung ve Jihoon karanlığın içinde hızla yol alıyordu.

Şehir merkezini geçtiler, kırmızı ışıklarda durmadılar. Direksiyonda Soonyoung vardı; sonradan bana ne kadar heyecanlı olduğunu anlattı. İşte hepsi birazdan bitecek, diye düşünmüştü.

Jihkon yoldayken silahını kontrol etti, dedektif köşeleri hızla dönen arabanın savruluşlarını fark etmemişti bile.

Gişeleri geçip bozuk yola girdiklerinde motordan daha fazla ses gelmeye başladı. Ay ışığı iki yanlarında kalan körfezin sularından yansıyordu ve arkalarında kalan yüksek binaların kıyıya vuran ışıkları, işaret ışıkları gibi parlıyordu.

Soonyoung saatte yüz otuz, yüz kırk kilometreye kadar çıktı ve boş kumsalların üstünden geçen köprüden uçarcasına geçerlerken arabanın
lastikleri bağırıyordu.

Telefon santralinin başındaki dedektif, yüzündeki teri sildi. "Kapattı," dedi.

"Neredeydi peki?"

Teknisyen ekrana eğildi, bilgisayarın son düzenlemeleri yapmasını bekledi. Sabırsızca homurdanıp yumruğunu sıktı. "Buldum!" diye bağırdı. Rakamları klavyeye girdi ve ekranda bir adresin belirişini izledi. "Turist danışma noktasındaki ankesörlü telefon!"

Dedektif adresi açık telefon hattına haykırdı ve sandalyesine yığıldı. "Yakalayacaklar onu," dedi.

Telsizden gelen ses cılız ve hışırtılıydı. Adresi iki dedektife tekrarladı ve sonra diğer ekipleri de adrese yönlendirdi.

Soonyoung kendi kendine söylenerek arabayla 360 derecelik bir dönüş yaptı, lastiklerden tiz bir ses geldi ve direksiyona hakim olmakta zorlandı.

"Kahretsin!" dedi Jihoon, "geçtik
orayı." Dedektifler hızla geriye, dört şeritli yolda ters yönde gitmeye başladı.

Turist danışma noktası ufak bir kulübeydi ve insanların yön sormaları için tek bir penceresi olan tek bir odası vardı.

Yalnızca kış sezonunda açıktı. Hemen arkasında bir ankesörlü telefon vardı, yolun otuz metre içerisinde kalıyordu ve etrafı ağaçlar ve eğreltiotlarıyla çevriliydi. Issız bir yerdi.

Artık her taraftan siren sesleri yükseliyordu. Adrese önce iki dedektif patinaj çekerek ve araçları frenle yan savrularak vardı. Soonyoung araçtan inip karanlığın içinde yere çömeldiğinde silahının çoktan elinde olduğunu söylemişti. Jihoon silahını telefon kulübesine doğrultmuş koşuyordu.

Kulübe boştu.

"Lanet olsun, köprü," diye bağırdı Jihoon. Arabaya, telsize koştu ve polis merkezinde telsizin başında duran memura arama alanını genişletmelerini, araçların yolunu kesmelerini söyledi. O sırada telefon kulübesinin etrafını beş altı polis arabası sarmıştı, ışıkları çalılık ve ağaçların üzerine gölgeler düşürüyor, karanlığın içinde kırmızı-mavi kesikler açıyordu.

Polisler araçlarına dönüp konvoy halinde beş kilometre ötedeki köprüye ilerlediler. Soonyoung, ağaçların altından soluk ay ışığına çıktıklarında polis çemberinin genişlediğini gördü. Dört aracın bariyerle önü kesilmiş, bekletiliyorlardı.

Jihoon'la ikisi ellerinde silahlarıyla araçlanndan inip yavaşça yürümeye ve karanlıkta arabaların içindeki insanların yüzlerini incelemeye başladılar.

İlk araba bir steyşın vagondu ve içinde bir aile vardı; bir yansıyan şehir ışıklarına karşı dayanmaya çalışıyordu.
Gözlerine ter aktı ve terden kurtulmak için hızla gözlerini kırpıştırdı.

Sol eliyle fenerini çıkardı ve siluet ona doğru döndüğünde, dedektif bağırdı, "Kıpırdama!" ve feneri yaktı, keskin
ışık aralarındaki karanlığı kesip şoförün yüzüne bir darbe gibi indi. Sürücünün elini gözüne siper ettiğini gördü. Ardından Jihoon'in sert ve öfkeli sesini duydu. "Lanet olsun. Lanet olsun. Lanet olsun."

Sürücü bir kadındı ve ışık sarı saçlarına vuruyordu. Soonyoung arkasını döndü, Jihoon'un açıklama yapmaya çalışan
sesini dinledi ve köprünün kenarına yürüdü. Sonradan bana aşağıdaki suya baktığını, başının döndüğünü, gerilimden midesinin bulandığını ve kıyıya vuran suyun sesini dinlediğini
anlattı.

Suyun sesi bir kahkaha gibiydi, dedi, kaçıp giden, şehrin gecesinde hâlâ serbest dolaşan katilin kıkırdaması gibiydi.

Suyun sesi bir kahkaha gibiydi, dedi, kaçıp giden, şehrin gecesinde hâlâ serbest dolaşan katilin kıkırdaması gibiydi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Minik bir bolummm

Oy vermeyi unutmayin

sıradaki sensin✧svt✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin