33

51 22 0
                                    

Seul akşamına karıştım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Seul akşamına karıştım. Karanlık, rüzgarın ufak nefes alıp verişleriyle
can bulmuş, ışıldar gibiydi. Elimi uzatıp geceye dokunabileceğimi, havayı avuçlarımda tutabileceğimi hissettim. Arabayla şehir merkezinden geçerken farların ışığı sokağın ışıklarına
karışıyor, karanlık gökyüzünde parlak bir kesit açıyordu. Jihoon beni polis merkezinin kapısında karşıladı. "Gel," dedi.

"Ufkun genişlesin." Kendi klişesine güldü ve beni içeri yönlendirdi. İçerideki yoğun floresan ışığı bir an için gözlerimi acıttı ve asansöre yürürken gözlerimi kırpıştırdım. Lobiden
geçerken polislerin gözleri üzerimdeydi.

Cinayet masası katında indik fakat ana çalışma alanına girmek yerine Jihoon beni bir koridora soktu. Duvarlar beyaz boyalıydı ve hiçbir işaret, poster ya da nereye gittiğini belirten bir ifade yoktu. Dedektifin arkasından ilerledim, koridorun ortasından yürüyüp yanında yürümem için bana yer bırakmadığından adımlarımı ona göre ayarlayıp onu izledim.

En sonunda yine üzerinde hiçbir şey yazmayan kahverengi bir kapmın önünde durdu. "Pekala," dedi. "Bitene kadar hiçbir şey söyleme. Hızlı hareketler yapma, sigara yakma. Sadece izle, tamam mı? Dinle ve öğren." Kapıyı hızla açtı ve ufak, loş bir odaya girdik. İçeride tek bir ışık yanıyordu ve o da içerideki adamların ancak gölgelerinin seçilebileceği kadar kısıktı. Üzerinde bir kayıt cihazı olan bir masa gördüm. Masanın başında oturan adam makaraların dönüşünü izliyordu ama dikkatim hızla cama kaydı. Altmışa yüz yirmi santim boyutlarında bir camdı ve camdan bakınca ışıkları sonuna kadar açık bitişik oda görünüyordu.

"Aynalı cam," diye mınldandı Jihoon. Onun yanında durup ikinci odayı izledim. Masanın başında genç bir adam oturuyordu. Çok da uzun olmayan saçları sarı renkti. Gözleri siyahtı, konuşurken sürekli burnunu çekiyordu. Yüzünü elinin tersiyle, yavaş bir hareketle siliyordu. Konuşurken kafasını sallıyor, odadaki iki dedektifin bakışlarını takip etmeye çalışıyordu. Dedektiflerden biri Soonyoung'du; kravatı gevşetilmiş ve gömleğinin üst düğmesi açık.

Yeleğinin önü açıktı ve silahının yerinde olmadığını görebiliyordum. Diğer dedektif de gömleğinin kollarını kıvırmış, bir sandalyeye oturup arkasına yaslanmış, kollarını göğsünde kavuşturmuştu, şüpheci ve öfkeli görünüyordu.

"Pekala," dedi Soonyoung, "başından bir daha anlat, Chan, tamam mı?" Odada tur atıyor, adamın arkasına gelince duruyor, sonra yeniden yürümeye başlıyor, hızını değiştiriyor, gözlerini bir tavana bir yere dikiyor, sonra aniden masadaki adama delici bakışlar atıyordu.

"Ne istiyorsunuz?" dedi adam. "Ben yaptım. Hepsini. Daha başka ne istiyorsunuz?" Sesi dalgalı ve endişeliydi, tavandaki hoparlörden tenekemsi bir cızırtı gibi geliyordu. "Önce kız, sonra yaşlı çift, şimdi de kadın ve çocuk. Ama artık yoruldum."

"Bu yüzden mi teslim oldun?" diye sordu Soonyoung.

"Evet."

"Silah nerede?"

sıradaki sensin✧svt✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin