-1. Şimdi sen olsan...
İlk sonbahar yağmuruyla oturduk, hayli dertleştik.
Ben camın önündeydim, o arkasındaydı.
Sen izmir taraflarında, uzakça bir yerdeydin.'Dünden bugüne çektiklerin eksilmedi' dedi yağmur bana.
'Eksilmeyecek' dedi bugünden, yarına.
Bir hiçliğin koynunda, istifham gibi büyüyeceksin.
Sual sorduğun her şey; senden sual soracak.
Bitirdim sandığın vakit, başladığını göreceksin.Yağmur altında insanlar biçimsizdirler.
Şimdi sen olsan; ortalık şenlenecekti.
Sanki birdenbire ışıklar yanacaktı.
Oysa ben, içimdeki kandili söndürecektim.-2. Gözlerimi kapasam...
Gözlerimi kapasam,
Akşam.
Bir karanlığın dibinden gözlerin, ağzıma bakıyorlar.
Ellerimi, yüzümü yıldızlarla yıkıyorum.
Saçların, boynuma sarılıyorlar.Gözlerimi kapasam,
Sen boylu boyunca yanıbaşımdasın.
Dişlerin arasında, bembeyaz bir nilüfer.
Alevleri bile öpebilirmiş gibi.
Güçlü ve gururlu ağzın.
Beni öptüğün zaman erkek, seni öptüğüm zaman kadın.
Yanıbaşımdasın.Gözlerimi kapasam,
Senin için bir mısra tasarlasam.
Bir renk düşünsem.
Başımı senin dizine koyduğumu, uyuduğumu düşünsem.
Çocuğunmuşum gibi saçlarımı okşadığını.
Kocanmışım gibi yakama çiçek taktığını.
Bir yağmur, şehrin bütün seslerini öldürse.
Sen ve ben, günün yirmi dört saatini öldürsek.
Boğazlasak.
Ellerin göğsüme girse, avuçlayıp kalbimi koparsa.
Sımsıcak.
Ben senin kanına girsem,
Kalbine kurulup otursam.Gözlerimi kapasam,
Rüzgarın kapıları derhal açılacak.
Dağbaşlarının temkinli sessizliğiyle sonsuzluğu, dinleyeceğiz.Kendimizi inkar edeceğiz.
Hele inkarımızı, büsbütün inkar edeceğiz.
Bütün münkirler, günde beş vakit bizi inkar edecekler.
Bir kibrit aydınlığında, çatılmış kaşlarını göreceğim.
Jiletle çizilmiş gibi keskin,
İnce.
İçimde kanlı bir ihtilal kopacak.
Dudakların bir akşamüstü dudaklarıma değince.
Kadehim kırılacak.
Münkirlere, müminlere küfredeceğim.-3. İki elin kızıl kanda olsa...
Sökülüp
Salkım salkım leylekler gelirse,
İlkbahar olur.
Kül mavinin yanına, kirli sarı gelirse,
Sonbahar.
Sen benim yanıma gelirsen,
Kıyamet olur.
Bir damla gözyaşı, okyanus boşluklarını doldurur.
Senin gözyaşların, beş kıtayı eritirler.
Hünerli ellerin, yeni bir dünya yaratırlar.
Gözlerimden milyonlarca yıldız çoğaltırsın.
Milyonlarca defa, bakabilmem için.
Geceleri, sana bir saniyede.
Parmaklarımdan, istifhamlar çoğaltırsın.
Her ağacın dalına, bir istifham asarsın.
Ölüme mahkum eder beni, asarsın.
Ben tutar, seni asarım.
Karanlıkta kalmış çocuklara döneriz.
Artık ben diye bir şey kalmamıştır.
Sen diye birşey yoktur.
Hiç gelmemişe döneriz.
Korkarız.Gözlerine baktığım zaman
Sonsuzluğu görebilmeliyim.
Parmaklarım, dudaklarında dolaşırken
Sonsuzluğa dokunmalı.
Konuştuğun zaman,
Sonsuzluğun sesini dinlemeliyim.
Bir istifham gibi eğilip,
Seni bir istifham gibi öpmeliyim.
Elimden ne gelirse, yapmalıyım.
Bir tevrat, bir incil bırakmalıyım.
Beni bir dağbaşına koymalılar.
Başıma bir dağ koymalılar.
Anama avradıma sövmeliler,
Sen duymalısın.
İki elin, kızıl kanda dahi olsa,
Gelmelisin.-4. Sen olmadığın vakit...
Sen olmadığın vakit, büyük yalnızlığım var.
Dalgaların kendilerini, taştan taşa vurmaları.
Sonbahar yıldızlarının, sessiz sedasız çırpınmaları.
Ve büyük yalnızlığım var.
Biliyorsun,
Hani o rüzgarı gözüne, karanlık bir yelken gibi açtığım.
İçimsıra vahşi bir kadın gibi taşıdığım.
Yalnızlığım.Sen olmadığın vakit, o denizde
Şarabım tuzlu bir lezzet kazanıyor,
Avuçlarımda bir ateş yanıyor.
Bir çift, insan gözü.
Hırsızı, iti, uğursuzu.
Köpek gözü, toz ve toprak.
Bir kadeh quantro, bir kadeh rom, bir kadeh yağmur.
Avuçlarımda ve çırılçıplak.
Sen olmadığın vakit, ben de olmuyorum.O denizde gördüğüm sen,
Benim için bir şarkı söyleyecektin.
Hazırdın.
Gitarını, bir çocuk gibi dizlerine yatırdın.
Kanada'lı üç tayfa, tezgahın içine girdiler.
Karanlık, kıllı kollarıyla; şarkının içine girdiler.
Kavga çıktı, birbirlerinin çenesini kırdılar.
O denizde gördüğüm sen,
Benim için bir şarkı söyleyecektin.
Ağlayacaktın,
Görecektim.
Sıradan bir şarkı söyleyecektin.
Kanada'lı tayfalar kahrolup, ölecekti.
Ben de ölecektim.-5. Değil mi ki...
Şehrin üstünde, tozlu bir ay silkinmektedir.
Mevsim yaz olmuş, sonbahar olmuş, ne umurum.
Değil mi ki, o büyük istifhamın üzerindeyiz.
Birbirimizi seviyoruz,
Ve sevgimizden şüphe duyuyoruz.
(Sayfa 7-15)Meraklısına Notlar:
Bu şiirleri, Pangaltı'daki haylayf pastanesinin camlı bölümünde yazdığımı, bugünmüş gibi hatırlıyorum. Haylayfta daha çok Hasan (tanrıkut) ile buluşur konuşurduk. İkinci Paris dönüşümde, Baylan'dan önce, bir zaman burada mekan tutmuştum. Mecidiyeköyü'nde oturuyorum ya, otobüse atladım mı, Pangaltı'dayım. Camlara yağmur yağıyor, kurtuluş tramvayları önümsıra virajı alıyorlar. İçeride Şişli'li, Harbiye'li bir 'madam' kalabalığı. Bense, önümde kuramsal bir kitap, (muhtemelen plenkhanov) suna'yı düşünüyorum.Neden istifham üzerinde? O dönem, (zenciler birbirine benzemez'de de bu ısrarla vurgulanır) soru sormadan inanmamak gerektiğini söylüyorum. Sadece inanca dayalı kurtuluş çareleri, yeni mistizizmler getiriyor. Oysa akılcı olmak şart. Bu da, bilimsel kuşkuyu haklı kılar. Ama sürekli soru sormanın kararsızlığına dayanabilmek de zordur. Hem buna dayanacak kader yürekli olacaksın, hem de soru işaretlerinden yeni bileşimler çıkarabilecek kadar usta. Suna'ya söylemek istediğim bu mu?
Uzun yıllar bu şiirleri 'özel' sayıp yayımlamamıştım. Yağmur kaçağı'nın ikinci basımı yapılırken, yayımlamaya kadar verdim. Zaten ben sanatçıların herşeyinin bilinmesi kanısındayımdır.
(Sayfa 71-72)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATTİLÂ İLHAN - Yağmur Kaçağı
PoetryAttilâ İlhan'ın yazarı olduğu; Türk edebiyat klasiği, Yağmur Kaçağı...