-8-

4.5K 292 110
                                    

Morelim bozuk benim ya

Sizinde morelinizi bozucam bu bölüm sanırım kasjwns

Keyifli okumalar!

.......

(8 ay sonra)

Çalıştığım kafede duyduğum çan sesi ile başımı kaldırdım ve gelen müşteriye baktım. Bir masaya geçip oturduğunda 1-2 dakika bekleyip sparişlerini almak için masaya doğru ilerledim.

"İki tane vişneli cheesecake ve limonata ver bize oradan canım." Aşağılayıcı bakışlarına aldırmadan diğer çalışana, çalışan diyorum çünkü iş arkadaşı demem için arkadaş olmamız lazım, sparişlerini söyledim.

Kasa arkasına geçtiğimde tekrar kapıdaki çanın çalması ile başımı o tarafa çevirdim. Gelen kişiyi görmem ile gözlerim doldu. Deniz ve yanındaki arkadaşları gülüşerek içeri girdi. Onlar masaya oturduğunda bende siparişlerini almak için masaya doğru ilerlerledim.

"Ne arzu ederdiniz?"

"Bize profiterol, 2 tane sade kahve ve 1 tanede limonata getirebilir misin?" Tanımamıştı.

Zaten tanımasını da beklemiyordum. Onlar kendi aralarında bir espri yaparak gülerken ben sessizce sparişlerini diğer çalışana iletip kasa arkasına geçtim. Onları izledim, mutluluktan parlayan gözlerini.

Ruhundaki haykırışların kalbine bir çizik daha attı Armin...

                                 .......

Adımlarım olabildiğince yavaştı. Cafeden çıkmıştım şimdi ise yaşadığım yere gidecektim. Ev değil, yaşadığım yer. Geldiğimde birkaç dakika bekleyip kapıyı çaldım. Kapı hizmetli tarafından açılınca içeri girdim.

Hayır, onada tebessüm etmedim. Bana dedikleri hala aklımdaydı.

"Sen ayartıyorsun onları oruspu çocuğu." Oruspu diye üvey babama değil üvey anneme söylemişti. Üvey annem her gece birisiyle yatardı.

Hızlıca kendi odama geçecekken üvey babamın seslenmesi ile durdum. Arkamı dönmeden onu dinlemeye başladım.

"Depoya." Hissizleşmiştim.

Adımlarımı depoya doğru çevirip merdivenlerden zemin kata indim. Arkamdan da üvey babam geliyordu. Kapıyı kilitleyip anahtarı cebine koyduğunda hâla hissizdim. Işıkları da kapattığında sadece arkadaki küçük havalandırmanın camından ay ışığı vuruyordu içeriye.

Kemerini çıkardığında da tepki vermedim, veremedim. Alışmak diyordum ben buna. Acıya alışmak.

Kemerini ikiye katlayıp arkamı dönmem için başı ile işaret verdi. Arkamı döndüğümde kemeri sırtıma 14 kez vurdu. Acımadı, sorun yoktu.

Ben artık susuyorum Armin...

Sadist değildi. Neden vuruyordu? Ah boşversene. Benim asla kıyamayacağım saçlarımdan tutup başımı duvara 5 kez çarptığında artık başım dönüyor ve gözüm kararıyordu.

Beni yere fırlatıp iki büklüm olmuş halime güldü. Ardından karnıma 3 tane sert tekme  geçirdi. Öksürmeye başladığımda nefes alamayacağımı hissediyordum. 2 tane tokat attıktan sonra tekrar eline kemerini alıp bacaklarıma, kollarıma, karnıma, sırtıma toplamda 23 kez vurdu.

Aldığım darbeleri saymak acıyı azaltıyordu. En azından aklımı acıya değil sayılara yoruyordum. Yorulmuş olmalı ki anahtarı cebinden çıkarıp kapı kilidini açtı ve ışığı açmadan çıkıp kapıyı arkadan tekrar kilitledi.

Kapının arkasına sırtımı yaslayıp ayaklarımı kendime çektim. Ailem içindi. Herşey daha hangi rengi bile sevdiğini bilmediğim ailem içindi. Bağlanmıştım ve sevmiştim şu kısacık zamanda.

Dışarıdan gelen gürültü ve silah sesleri bile beni bir tepki vermeye itmemişti. Üvey babamın düşmanlarıdır belkide. Beni öldürlerdi bir ümit.

Sırtımı yasladığım kapı zorlanınca bile tepki vermedim. Korkuyordum. Ben karanlıktan çok korkuyordum. Burası ise karanlıktı ve karanlıktan bile daha ürkünçtü.

Kapı kırıldığında azıcık kenara kayıp kapının açılmasına izin verdim. Hâla aynı pozisyondaydım ve karşı duvarı izliyordum. Karşımda 5 kişi vardı. Bakmamıştım ama hislerim kuvvetliydi.

"Hanım efendi iyi misiniz?" Kalın ve çekici erkek sesi ile başımı hafifçe kaldırıp gelen kişilere baktım. Askerlerdi ve büyük ihtimalle babamın sattığı uyuşturucu yüzünden buradalardı. Kapının koluna tutunarak ayağa kalktım ve dış kapıya doğru ilerledim.

Karşımdaki adamların maskesinin olmasına rağmen bu tepkisizliğim karşısında şaşırdıklarını hissetmiştim. O adamı yakalamışlarsa özgür müydüm? Aileme kavuşabilir miydim?

"Hanım efendiyi karakola götür." Sesi karizmatik olan o askerin konuşması ile bir tane adam yanıma geldi ve kolumdan nazikçe tutup dışarıya doğru ilerletti. İfadem alınıcaktı büyük bir ihtimalle.

                                ......

Saat sabah 4'e gelirken ben ifademi vermiş ve karakoldan çıkmıştım. Nerede olduğumu bile bilmiyordum. Ölüydüm ama ayaktaydım.

Artık benimsediğim duvar kenarına oturdum ve karın yağışını izlemeye başladım. Üstümde sadece swetshirt ve paraşüt pantolon vardı.

Yanımda hissettiğim hareketlilikle o tarafa baktığımda bir adamın yanıma benim gibi oturduğunu gördüm. Karakolun yanındaydım birşey olursa bağırmam ile yardım ederlerdi. Yani ederler miydi? Birisi benim bağırışımı duyar mıydı?

"Nasılsın?" Yanımdaki adamın sesini duymam ile büyük bir şaşkınlıkla ona dönmem bir olmuştu. Beni kurtaran askerin karizmatik sesiydi.

"Sen o asker değil misin?" Soruma kafasını 'evet' anlamında salladığında rahatlamış bir nefes verdim ve az önceki sorusunu cevapladım.

"İyiyim, sen?"

"İyi."

Harika ilerliyoruz. Başımıda duvara yaslayıp düşünmeye başladığımda yine meraklı Melihat gibi soru sormaya başladı.

"Neden buradasın? Gidicek hiçbir tanıdığın yok mu?" Sorular acıtırdı.

"Var." Kaşlarını sorgularcasına havaya kaldırınca ben daha cevap vermeden yine soru sordu.

"Evin varsa neden gitmiyorsun?"

"Bazen gidicek bir yeriniz varken de evsiz kalırsınız Asker Bey."

                                 .......

Bölüm sonu

Diğer bölümde neler olucak dersiniz?

Bölüm nasıldıı?

Armin'in gücünü kıskanıyorum acaba hâla nasıl yaşıyor?

Dediğim gibi Armin acılara boyun eğen güçsüz bir kız olmayacak çünkü yazarı benim.

Bir sonraki bölümde görüşürüzzz 🤍


İZLERDEKİ HAYKIRIŞLAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin