Aç kalmıştık. Evet, açtık. Toprak ile yaklaşık yarım saattir bakışıyorduk. Bir insan sparişi onaylamayı nasıl unuturdu ya? Tam ağzımı açıp birşeyler söyleyecekken kapının çalması ile durdum. Ayaklanıp kapıya yürüdüğümde Toprak'ta arkamdan geliyordu. Kapıyı açtığımda iri yarı bir adam elinde poşetlerle bana bakıyordu.
"Önüne dön Burak." Toprak'ın sesini duyunca ona baktım. Yüzü o kadar sertti ki ben bile sertçe yutkunma zorunluluğu hissettim.
"Afedersin abi." Abi? Anlamaz gözlerle Toprak'a bakarken o da bana bir bakış atıp Burak denilen adamın elinden poşetleri aldı ve kapıyı adamın suratına kapattı. Kaşlarım anında çatılırken Toprak mutfağa doğru yürümeye başladı.
"Sana neden abi dedi?" Merak ettiğim soruları sormaya başladım.
"Tanınan ve saygı değer bir adamım." Sen kimsin Toprak?
"Bu onlara sert davranıp yüzüne kapıyı çarpacağın anlamına mı geliyor?" Bu sefer onun kaşları çatıldı.
"O iyi biri değil." Peki neden onun çevresindeydi?
"Sen iyi biri misin peki?" Onu tanımıyordum.
"Armin, yeter!" Bağırması ile yerimden sıçradım. Sanırım çok konuşmuştum. Evet, çok konuşmuştum. Hep rahatsız olmuşlardı konuşmamdan. Toprak'a kendimi yakın hissetmiştim sadece bu yüzden konuşmuştum.
Gözlerimin dolduğunu görünce anında çatılan kaşlarını serbest bıraktı. Pişmanlık ile bana doğru bir adım attı. Ben irkilerek geriye doğru adımladığımda durdu.
"Armin ben öyle demek istemedim."
"Özür dilerim çok soru sordum."
Gülümseyip salondaki koltuğa oturup bağdaş kurdum. Birçok insanın kirli maskesiydi gülümsemek.
"Kimse duymuyor seni."
"Hani nerede o oruspu annen."
"Sevilmeyeceksin."
"Sen ayartıyorsun."
"Kapa çeneni!"
"Sus."
"Yeter!
"Konuşma demedim mi sana?"
Zihminde yankılanan sesler susmuyordu. İçimde bir öfke vardı. Kendimeydi, insanlaraydı, acı izlereydi. Dinmiyordu.
Toprak elindeki poşetlerle mutfağa girdi. Birkaç dakika sonra ise iki tabakla geri döndü. Pankek ve limonata vardı elindeki tabaklarda. Birini benim önüme diğerini ise kendi önüne koydu. Omuzları çökmüştü.
Sessizce kahvaltımızı ettik. Tabii buna kahvaltı denirse, saat öğlen 3 buçuk olmuştu. Ben bitirdiğim tabağı mutfağa götürken Toprak ağzına bir lokma bile sürmemişti.
Kapı alıcaklı gibi çalmaya başladığında kaşlarımı çattım. Toprak sakin adımlarla sanki gelenin kim olduğunu biliyormuş gibi kapıya ilerleyip açtı. Açtığı gibi ise yüzüne yumruk yemesi bir oldu. Mutfağın kapısının önünde onlara bakmayı kesip mutfağa tekrardan girdim.
"Gerizekalı herif madem Armin burda neden bize kalp krizi geçirttiriyorsun? Annem kalpten gidiyordu salak!"
Aren'in sesi bütün evde yankılanmıştı. Yüzünü görmek istemiyordum. Aren, Arlas, Ares, Ayça Hanım, Tahir Bey hepsi gelmişti.
Mutfaktan çıktığım an beni salon karşılıyordu. Salon evin hemen girişindeydi ve koridor yoktu. Mutfak, banyo, tuvalet hepsi direkt olarak salona çıkıyordu ve merdivende salonun köşesindeydi. Benim odama çıkmam için ise salondaki ev halkı ile karşılaşmam gerekiyordu. İstemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İZLERDEKİ HAYKIRIŞLAR
Teen FictionHer susuşum aslında bir haykırıştı. Her susuşum bir kabullenişti. İzlerimdeki saklı haykırışlarım, her sustuğumda kalbime bir çizik attı. 1 çizik. 2 çizik.. 3 çizik... Belkide binlerce izim, izlerimde saklı haykırışlarım ve çiziğim vardı. Gerçek ail...