Çalan telefonumun sesi ile başımı Fırat'ın göğsünden kaldırdım. Doğu arıyordu. Hızlıca telefonu açıp kulağıma götürdüm.
"Armin Hanım, Toprak Bey'i odaya aldılar. Hayatı tehlikesi yok. Şuan uyutuyorlar." Derin bir nefes alıp onu onayladım. Telefonu kapattıktan sonra ise hemen ayağa kalkıp Toprak'ın kaldığı odaya doğru hızlıca yürümeye başladım.
Doğu, Toprak'ın kapısında nöbet tutuyordu. Yanına geldiğimizde konuşmaya başladım.
"Doktor izni var mı? İçeriye girebilirmiymişim?" Hevesle sorduğum soruya tebbesüm edecek gibi olsada başını salladı.
"Tamam siz kalın burada." Hızlıca içeri girip kapıyı kapattım. Omuzlarımdaki yükler daha büyük bir baskı uyguladı.
"Toprak." Beni duyamazdı. Hastane yatağının hemen yanıdaki koltuğa oturdum. Koltuk genişti, ayaklarımı kendime çekip koltukta küçüldüm.
"Bence Toprak güzel bir isim değil. Abi daha çok yakışıyor." Gözlerim dolarken kıkırdadım. "Şaka yaptım bu arada Toprak çok güzel bir isim üzülme." O duymamıştı bile dediğimi ama o üzülür diye gözümden yaşlar firar etti.
"Sanırım yoruldum." Sessizce ağlıyordum. Elimi Toprak'ın eline uzatıp tuttum. "Abi ben çok yoruldum." Gözlerim o kadar doluyduki önümü bile göremiyordum. Gözlerimi kırpıp görüş açımı netleştirdim.
"Çaresiz hissediyorum. Tükenmiş, yorgun, kimsesiz. Abim." Durdum bu noktada nefes almak için.
"Abim ben çok imreniyorum. Babasının prenseslerine, oyuncağı olan çocuklara bile. Yaşayabilen insanlara imreniyorum." Dudaklarımdan hıçkırıklar firar ederken gözlerimden ise yaşlar süzülüyordu.
"Benim babam Tahir Bey değilmiş." Abimin eli kasıldığında kaşlarımı çattım. Uykusunda kabus görüyor olabilir miydi?
"Ayça Hanım ile kavga ettikleri gün Ayça Hanım, Orhan Bey ile yatmış ama Orhan Bey ile daha önce bir ilişkileri varmış. Söylememiş evli olduğunu Orhan Bey'e. Ben ise o gecenin hatası oldum." Küçük bir çocuk gibi ağlayıp koltukta kendime sarılıyordum.
"Benim hiç oyuncağım olmadı biliyor musun?" Küçük bir çocuk gibiydim.
"Birgün Ünal Bey'in iş arkadaşı bize geldi. Tabii o zamanlar onu babam sanıyorum. Onlar yan odadayken kızını anlatıyordu Ünal Bey'e ama nasıl böyle tatlı tatlı anlatıyor. 'Kızıma elbiseler aldım, üstünden hiç çıkarmıyor, yüzü pürüzsüz' diye. Benim kıyafetlerim ise paramparça elim yüzüm çiziklerle, yaralarla dolu." Acı bir tebessüm vardı dudaklarımda.
"Bilmiyorum ama yorulduğumu hissediyorum. Katilim ben. 9. Yaş günümde 9 kişiyi öldürdüm. Özel eğitimli 9 kişi. Çünkü ben doğduğumdan beri eğitim alıyorum. Yanarak, dövülerek, donarak, boğularak, karanlıkta, yağmurda... Acı bir süreçti tabii." Elim düğümlenmiş boğazıma gitti. Boğazımı sertçe ovuşturdum belki gider diye ama alevi kalbimi yaktı.
"Ben doğum günlerinde pasta kesilip üflendiğini bile çok sonradan öğrendim. Ünal Bey'in arkadaşlarından birisi doğum günü partisi veriyordu. Ünal Bey beni oraya götürdüğünde hiçbirşey bilmiyordum. Öylece izledim babası ile sarılışını, annesi ile gülmelerini. Eve geldiğimizde Ünal Bey'e sordum ama boynuma bir yumruk geçirip odama kilitledi. Konuşmaya bile tenezzül etmedi." Çok canım yanıyordu.
"Odada online eğitim gördüğüm bilgisayardan araştırma yapıp öğrendim."
Acılar, geçmişler, yaşananlar ve yaşanacaklar.
Hangisi daha çok yakıyor canını diye sorsalar asla cevap veremezdim.
"Yoruldum abi." Gözlerimi yumup abimin elini daha çok sıktım. Bir süre sonra ise koltukta küçücük kalarak uykuya daldım.
![](https://img.wattpad.com/cover/356937463-288-k29322.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İZLERDEKİ HAYKIRIŞLAR
Teen FictionHer susuşum aslında bir haykırıştı. Her susuşum bir kabullenişti. İzlerimdeki saklı haykırışlarım, her sustuğumda kalbime bir çizik attı. 1 çizik. 2 çizik.. 3 çizik... Belkide binlerce izim, izlerimde saklı haykırışlarım ve çiziğim vardı. Gerçek ail...