4 - HOŞ GÖRÜNMEK?

47 3 6
                                    

O olayın üzerinden 2 gün geçmişti. Kolum öncekine göre biraz daha iyiydi. Fiziksel olarak iyi olsam da, zihinsel olarak hiç iyi değildim. Kafam karmakarışıktı. Bir sürü düşünce aklımda dönüp duruyordu. Bunun sebebi ise o gıcık adam! Bu son 2 günde bana hep kolumu sormuştu. Neden bu kadar önemsiyordu ki? Çalışanı olduğun için olabilir mi acaba? Bilmiyordum. Hiç bir patronum bu tarz bir olay olduğunda umursamazdı. Umursanmayan Ela'ydım ben. O neden beni umursuyordu ki?

Kafamı iki yana sallayıp düşüncelerimden kurtuldum. Ya da sadece kendimi kandırıyordum. "Ela! Hadi kuzum!" dedi Alara. Son kez aynadan kendime baktım. Dizimin iki parmak üzerinde olan yeşil bir elbise giyinmiş, saçımı da açık bırakmıştım. Her zamanki gibi sadece göz altıma kapatıcı, maskara ve dudak kremi sürmüştüm. Askılıktan beyaz montumu alıp üzerime geçirdim. Ayakkabılarımızı da giyindik ve ardından çıktık. Taksiye binip şirketin yolunu tuttuk.

•••••

Şirketin kapısından içeriye girer girmez gördüğümüz kalabalıkla olduğumuz yerde kaldık. "Neler oluyor?" diye sordu Alara. "Bilmiyorum, ama hadi gidip öğrenelim." dedim kalabalığa ilerlerken. Alara'nın arkamdan geldiğini belli eden topuklu ayakkabı seslerini umursamadan kalabalığın arasına girdim. O sırada da Alara ne olduğunu gördüğü bir kaç tanıdığına soruyordu. Yapım küçük olduğu için aralardan geçerek herkesin çullandığı yere -zorda olsa- ulaşmıştım. Bir adam elinde bir şey tutuyordu. Baktıkları şeyin ne olduğuna baktığımda bir kağıt parçası gördüm. Kağıdı okuyamadığımdan adamın elinden çektim. "Herkes geriye çekilsin! Ne yazdığını seslice okuyacağım! Uzaklaşın!" diye bağırdım. 10 dakika içerisinde herkes dağılmıştı. Kağıdı okumaya başladım.

"Bilir şirketinin tüm çalışanlarına ithafen yazıyorum. Sizlere bir haber vereceğim. Daha kesin olmayan bir haber. Akşam sizin işten çıkma saatinizde haber kesinleştiyse sekreterim size haber verir. Eğer kimse bir şey söylemezse o zaman o haber iptal edilmiştir demektir. Şimdi hepiniz işlerinizin başına dönebilirsiniz. Yazan: Yiğit Efe BİLİR."

Her kafadan farklı sesler ve cümleler çıkıyordu. "Yiğit Bey'i duydunuz! Herkes işinin başına!" diye bağırdım kalabalığa. Kalabalık dağılırken ben de birileriyle konuşan Alara'ya, Yiğit Bey'in odasına gittiğimi söyledim. Ardından hızla Yiğit Bey'in odasına ilerlemeye başladım. Asansöre bindim ve tam asansör kapanırken içeriye Cemre girdi. Kendisi görmemişti fakat onu görür görmez abartılı bir şekilde göz devirmiştim. "Günaydın." dedi kendini beğenmiş bir şekilde. Kafamı sallayarak selamladım. Fazla samimiliğe gerek yoktu. Çantasından maskarasını çıkarıp asansör aynasına bakarak sürdü. Maskarayı çantasına koyup bu sefer bir ruj çıkardı. Rujunu da aynı şekilde sürdü. Zaten o bunları yapana kadar olmamız gereken kata gelmiştik. Hızlıca asansörden çıkıp büyük adımlarla Yiğit Bey'in odasına ilerledim. Kapıya geldiğimde tempolu bir şekilde 3 kere çaldım. Talimat gelince içeriye girdim. "Günaydın Yiğit Bey." dedim. "Günaydın. Kolun nasıl oldu?" dedi. Gelir gelmez de sormazsın! "Daha iyi, sayenizde." dedim gülümseyerek. Kafasını ağır ağır salladı. Yiğit Bey bu sıralar yüzüme daha sık bakıyordu. Açıkçası bu beni bilmediğim bir nedenden ötürü mutlu ediyordu. Neden mutlu oluyorsun be? Hızla koltuğa oturdum. Çantamdan belgelerimi çıkardım ve incelemeye koyuldum.

Yarım saat sonra Yiğit Bey gelen bir telefonla Yiğit Bey odadan ayrıldı. Giderken bana kendi belgelerinden vermeyi de ihmal etmemişti tabi! Bu adam beni kullanıyordu. Kendisi gezsin tozsun diye ben onun işlerini yaparak uykusuz kalıyordum. İnsan en azından 'Zor geliyor mu? İyi misin?' diye sorar! Sormak demişken Yiğit Bey'in telefon numarası bende yoktu. Beni erken saatte çağırdığı zamanda Alara'nın telefonundan arayıp söylemişti. Sekreteri değil miydim ben? Numaramın onda olması ve numarasının bende olması gerekmiyor muydu?

Güya AşıkmışımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin