"Alara! Siyah kot pantolonumu gördün mü?" diye seslendim banyodaki arkadaşıma. "Seninkine sığmadığından benim valizime koymuştun!" diye cevapladı çok beklemeden. Valizi elime alıp kot pantolonumu aramaya koyuldum. Biraz sonra gözüme kotumun paçasındaki iplerden biri ilişti."Tamam! Buldum! Sağol!" diye haber ettim. Pantolonu hızla üzerime geçirdim. Ardından kendi valizimden uzun kollu, yeşil bir crop çıkarıp giydim. Fakat bu crop bana normal uzun kollu bir tişört gibi oluyordu. Bu yüzden seviyordum. Rahattı.
Alara saçını yıkamayı bitirmiş olmalı ki, aynanın karşısına geçip saçını kurutmaya başladı. Niçin mi hazırlanıyorduk? Otelin yanındaki ormanı gezecektik de, o yüzden. Ormanları severdim. Huzur doluydular. Ayrıca her orman içinde kocaman bir hazine saklıyordu. O hazine bitkiler ve hayvanlardı. Açıkçası ormandaki böceklerden falan korkmuyordum. Asıl onlar bizlerden korkarken, ben neden onlardan korkayım ki? "Hazırım! Hadi çıkalım!" diyen arkadaşıma döndüm. Çok kısa olmayan mavi kot bir şort, şortun altından da beyaz bir külotlu çorap giymişti. Üstünde ise beyaz bir kazak vardı. "Çok güzel olmuşsun! Enişteciğim gözünü senden alamayacak!" diye uğraştım onunla. "Of Ela! Başlama yine!" dedi utangaç bir tavırla. Kıkırdadım. Askılıktan siyah, kısa montumu aldım ve giydim. Benim arkamdan da Alara beyaz, orta boy montunu alıp giydi. İşte hazırdık. Alara odanın anahtarını, az önce aldığını fark ettiğim bel çantasına koydu. Odamızdan çıkarken Yiğit Beylerin de çıktığını gördük. "Günaydın." dedim. Yiğit Bey kafasını sallayarak karşılık verdi. Enes Bey ise sanırım beni duymamıştı. Çünkü yere eğilmiş ayakkabısıyla uğraşıyordu. "Günaydın!" dedi Alara da onları farkederek. Yiğit Bey tekrar kafasıyla yanıtlarken, Enes Bey ise ayakkabısını düzeltip hızla ayağa kalktı. "Günaydın Alkız!" diye yanıtladı. Birbirlerine gülümsediler.
Kaç dakika geçti bilmiyorum, fakat Enes Bey ve Alara hala birbirlerine gülümseyerek bakıyorlardı. "Pardon ama sayenizde kendimi lise dönemlerimde gibi hissediyorum. En yakın arkadaşım bir erkekle bakışıp duruyor ve ben aralarında durup sadece onları izliyorum!" diye isyan ettim. İkisi de utangaç bir tavırla bana bakıp, dediklerime kıkırdadılar. "Hadi." dedi soğuk bir ses. Böyle soğuk bir ses, olsa olsa Yiğit Bey'de olurdu. Ki zaten etrafımızda başka biri olmadığına göre kesinlikle ses ondan gelmişti! Arkasını dönüp ilerlemeye başladı. İnsan bir bekler hani!
Tabi ki de onun dediğini ikiletmeden arkasından biz de ilerledik. Biraz sonra hepimiz aşağıya inmiştik. Yiğit Bey birbirimizden ayrılmamamız gibi bir şeyler zırvaladıktan sonra, bizi otele getiren otobüse bindik. Herkes aynı yere oturdu. Yiğit Bey'in emiriydi. İyi de neden? Hayır, neden yani? Belki insanlar farklı bir yere oturmak istiyordu. Ofladım. Daha sonrasında en önün arkasındaki koltukta yerimizi bulduk. Bu sefer Alara cam kenarına, ben de yanına oturmuştum. Yiğit Bey ve Enes Bey de selam vererek -aslında sadece Enes Bey- önümüze oturdular. Bu sefer onlarda ters oturmuştu. Enes Bey Alara'nın önüne, Yiğit Bey de benim önüme oturmuştu. Aldırmayarak zaman geçsin diye Alara ile sohbete daldık. Biraz sonra şoför geldi, otobüsü çalıştırdı, ve ilerlemeye başladık. Otobüs kalkarken Alara uyuyacağını, ormana gelince onu uyandırmamı söyledi. Onu onayladım ve önüme döndüm. Otobüs daha yeni kalkmışken arkalardan küçük bir kız yanımıza geldi. Ay, ama ben yerdim bunu! Küçücük bir burnu, mavi gözleri ve açık kumral saçları vardı. Çok tatlıydı!
"Merhaba." dedi.
"Merhaba güzellik." diye gülümseyerek karşılık verdim. Şansıma Alara bugün cam kenarına oturmuştu. Küçük kızı ve sevimliliğini rahatlıkla görebiliyordum.
"Sen dün otobüste şarkı söyleyen abla mısın?" diye sordu kafasını hafif yana yatırarak. Yaşından dolayı tam düzgün konuşamıyordu. Ve bu onu yeme isteğimi arttırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güya Aşıkmışım
Lãng mạn"Senden hoşlanıyorum. Senden o kadar çok hoşlanıyorum ki, senin için gözümü kırpmadan bu şirketi satabilirim." "Ne?" Sesim sadece bir fısıltıdan ibaretti. Bunca zaman onu yanlış anlamıştım. Sevdiğim adam, patronum, o kadını sevmiyormuş. Beni seviyor...