12 - HASTANE ÇIKIŞI

13 2 0
                                    

- 2 Gün Sonrası -

"Ay, Allah'ım! Çok şükür çıktım şu lanet yerden!"

Ellerimi havaya kaldırarak söylediğime, bir kaç kıkırdama sesi gelince arkamı döndüm. Yiğit Bey, Enes Bey, Mustafa, Alara ve Sevgi kıkırdıyorlardı. Hepsinin üzerinde gezdirdim gözlerimi. En son birinde durdu. Yiğit Bey. Şerefsiz, çok güzel gülüyordu! Kafamı iki yana sallayıp düşüncelerimi kış kışladım. Ellerimi belime koyarak çatık kaşlarla onlara baktım.

"Ne gülüyorsunuz? Bir şey mi oldu? Hayır ne olduğunu söyleyin, ben de güleyim!"

Sevgi'nin gülüşü, kahkahaya dönüşünce kaşlarım mümkünmüş gibi daha çok çatıldı. "Sevgi." dedim. Biraz sakinleşmeye çalıştı. Konuşabilecek kadar sakinleşince "Efendim Ela'm?" dedi. "Sana tarçınlı kek yapacaktım. Vazgeçtim. Yapmayacağım. Ne halt yiyorsan ye!" dedim. "Ela, yapma, etme. Beni öyle mükemmel bir tatdan mahrum bırakma!" dediyse de dinlemedim, ve omuz silkip koşmaya başladım. Arkamdan gelen; 'Dikkatli ol!', 'Koşma!', 'Düşeceksin!' ve 'Ela!' gibi bağırışları duymazdan geldim. Tanıdık olan arabalara doğru koştum.

Arabaların yanına gelip beklemeye başladım. Bir yandan da telefonuma bakıyordum. Çok sevdiğim bir kitabın 3. cildi çıkıyordu. Hem mutlu, hem üzgündüm. Çünkü yazar başka bir yayın evi ile anlaşma yaptığından 1 ve 2. kitapların kapakları değişmişti. Ve şimdi sırf yeni kapakları için, 1 ve 2. ciltleri tekrar almam gerekecekti. Bu tarz konulara fazlasıyla önem verir, takıntı haline getirirdim. Kitaplar kırmızı çizgimdi. Aşıktım aşık! Hele ki fantastik ve romantikler! Bayılıyordum!

Yanımda hissettiğim hareketlilikle gözlerimi telefondan ayırdım. Mustafa telefona eğilmiş bakıyordu. "Bu ne kız?" Gülümsedim. "Kitap." Bana 'Ciddi misin?' der gibi baktı. "Onu ben de görüyorum!" dediğinde kaşlarımı çattım. "O zaman niye soruyorsun?!" diye cırladım. "Hadi hadi. Didişmeyi bırakın da arabaya geçin." diyen Enes Bey'le, hızla arabanın içine yerleştik.

Mustafa, Yiğit ve Enes Bey karşımda otururken; Alara ve Sevgi de yanımda oturuyordu. Yiğit Bey ile karşı karşıya oturmuştuk. Bu istemsizce heyecanlanmama neden olmuştu. Bir dakika! Ne? Ne heyecanlanması be?! Heyecan falan yok! Dilim sürtmüş! Sinir diyecektim ben! Hıh!

"Ee, Sekreter Hanım. Neymiş şu baktığın kitap?" diye soran Mustafa ile sanki bu soruyu bekliyormuşçasına, hevesle konuşmaya başladım.

"Bak şimdi! Baş karakterimiz var, adı da Nova. Bir güzel, bir güzel, maşallah! Bunun bir de arkadaşı var, Ayzer diye. O da güzel ama Nova'cığım daha güzel. Neyse çok uzatmayacağım bunları alıyorlar, Elemantel diye bir evrene getiriyorlar. İşte burda krallıklar var. Ateş, hava ve toprak!"

"Su yok mu? Evrenin adı element ile başlıyorsa elementlerin hepsi olmalı. Yanılıyor muyum?" diye sordu Enes Bey. Beni ilgi ve dikkatle dinliyor gibiydi.

"Var, var! Yani varmış. Bizim bu yellozlar bir olup yok etmişler! Hepsi toprak kralının suçu! Pis Amon! Pislik! Şerefsiz o, şerefsiz!" dediklerime kahkaha attılar ama takmadım ve devam ettim.

"Neyse. Bu lodların varisleri varmış! Nova'cığım da su krallığının varisi! Bunun best friendi Ayzer de toprak krallığının varisi çıkmasın mı?!"

Dediğimle Enes Bey'in ağzından şaşkınlık içeren bir nida döküldü. Onun bu haline güldüm.

"Bak, diğer lordlar çok havalı! Hele ki ateş lordu, Daren! Ay kalbim! Aşığım aşık!"

Son sözümden sonra Yiğit Bey'i birden öksürük krizi tuttu. Enes Bey sırtına vururken "Helal, helal." diyordu. Kapının kenarındaki açılmamış bir su şişesi gördüm. Hemen elime alıp Yiğit Bey'e uzattım. "Yiğit Bey, su." dedim. Bir gözlerime, bir de elimdeki şişeye baktı. Ne bekliyorsun, alsana be adam! "Sağol." diyip aldı. Kapağı açıp bir kaç yudum içtiğinde gülümsedim.

Güya AşıkmışımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin