-YİĞİT'TEN -
Buluşulacak yere gelmiş, pisliklerin gelmesini bekliyordum. Elimde sahte para dolu bir çantayla öylece ayakta dikiliyordum. Mustafa'nın ve benim kendi korumalarının ekipleri etrafı sarmıştılar. Eğer her şey planladığımız gibi giderse, kimseye bir şey olmadan -özellikle de Ela'ya- sapa sağlam bir şekilde geri dönecektik. Tek dileğim onun kurtulmasıydı. Zor da olsa, ufaktan, içimdeki hislerin farkına varmıştım. Kabullenmiştim. Ama tuhaf, farklı hissediyordum. Daha önce kimseyi sevmemiştim. Her şey, inanması zor gibi geliyordu. Farklı hissediyordum. Ama bu kötü değildi, aksine iyiydi. İyi yönden bir farklılıktı bu.
Büyük ve uzun siyah bir araba buraya doğru gelirken, elimdeki sahte para dolu olan çantanın demir askılığını daha çok sıktım. İşte geliyorlardı. Hepsinin ağzını yüzünü dağıtacaktım. Araba on metre kadar ötemde durdu. İçinden otuza yakın adam çıkarken hiç istifimi bozmadım. En son inen adamın, diğerlerinin lideri olduğu çok açık ve netti. Ağır adımlarla yanıma gelip tam karşımda durdu. "Evet," dedi uzatarak. "Umarım yanlış bir şey yapmamışsındır," kafasını eğdi, "Yiğit Efe Bilir."
"Sonucunu hepimiz çok iyi biliyoruz."
Yumruklarımı daha da çok sıktım. Şuanda şu pis suratına yumruklarımı ardı ardına indirmek istiyordum. Ama kendimi dizginlemem gerekti. Aksi takdirde Ela'ya zarar verebilirlerdi.
Adamın gözleri bir yüzüme bir de elimdeki çantaya bakıp duruyordu. Kaşları çatıktı. "E, hadi. Versene parayı." dedi çatık kaşlarla. "Önce onu getirin." dedim baskın bir sesle. Sesimdeki ciddiyeti fatketmiş olmalıydı ki, kaşları daha da bir çatıldı. Gözlerini gözlerimden ayırmadan arkadaki adamlardan birine işaret etti. "Kızı getirin."
Adamlardan biri arabaya gidip kapıyı açtı. Bir kaç dakika oyalandı. Daha sonrasında onu gördüm. Fakat onu öyle görür görmez nefesim kesildi. Perişan haldeydi. Burnundan ve de ağzından kanlar akıyor, üzerindeki giysilerin gerçek rengini kapatıyordu. Yüzünde de çokça morluk vardı. Saçları dağılmıştı. Aynı zamanda bedeni de titriyordu. Sıkılı yumruklarımı, sanki yapabiliyormuş gibi, daha da çok sıktım. Ona yaptıklarının hesabını çok ağır ödetecektim. Bunu yapacaktım. Ve beni kimse -ki bu Ela bile olsa- durduramayacaktı.
Ela'yı kolundan tutup buraya doğru hızlı ve büyük adımlarla getirdi. Ardından sanki bir çöpmüş gibi önüme fırlattı. Anında kollarımın arasına düşen kızı tutup, yere düşmesini engelledim. Tek kolumla sırtını sarıp bana yaslanmasını sağladım. Tir tir titreyen bedeni, ayakta durmaya pekte makul görünmüyordu. Saniyesinde dondu. Titrek bakışları yavaşça gözlerimi buldu. Şimdi elalarını yüzüme dikmiş, gerçek olup olmadığımı kontrol edercesine bakıyordu. Kalp atışlarım biraz daha düzelmişti. Çünkü o kollarımdaydı.
Bir süre şefkatli bakışlarla yüzünü taradıktan sonra, çatık kaşlarla hala bekleyen adama döndüm, ve elimdeki çantayı adama uzattım. Adam elimden çantayı alırken, aynı pis yüzüne yakışan, pis bir gülümseme serdi ortaya. Kaşlarım daha da bir çatılırken elimden çantayı aldı. "Güzel bir anlaşmaydı patroncuk. Umarım bir daha karşılaşırız." dedi iğrenç sesiyle. Yüzümü buruşturdum.
Arkamı döndüm. Otomatik olarak Ela da benimle beraber döndü. Elanın sırtındaki elimi beline indirdim ve bana yaslanarak yürümesini sağladım. Bana hala inanamayan, ürkek ve yaş dolu gözlerle bakıyordu. "S-Sen..." diye fısıldadı. Titreyen elini yavaşça kaldırıp yanağıma koydu. Ardından ela gözlerinden bir damla yaş aktı.
"S-Sen gerçeksin..." dedi fısıltıyla.
"Evet, gerçeğim. Geldim. Bak buradayım."
Yaşlar, gözlerinden hiç durmaksızın akmaya başladı. "Çok korktum. Çok üşüdüm. Çok acıyor..." dedi ağlarken. Sondakini kalbini tutarak söylemişti. Bedeninden mi yoksa kalbinde, içinde bir yerlerden mi bahsediyordu, orası meçhuldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güya Aşıkmışım
Romance"Senden hoşlanıyorum. Senden o kadar çok hoşlanıyorum ki, senin için gözümü kırpmadan bu şirketi satabilirim." "Ne?" Sesim sadece bir fısıltıdan ibaretti. Bunca zaman onu yanlış anlamıştım. Sevdiğim adam, patronum, o kadını sevmiyormuş. Beni seviyor...