8 - PLAN

22 3 0
                                    

- ELA'DAN -

Şiddetle bir yere oturtulduğumu hissettim. Bir süre buna tepkisiz kaldım. Fakat en son olanları hatırlayınca hızla oturduğum yerde dikleştim. Aynı hızla da gözlerimi araladım. Fakat gözlerimi aralamam, hiç bir şeyi değiştirmedi. Etraf karanlıktı. Gözümde bir şey olduğunu algıladım. Aynı saniyede ellerim ve ayaklarımında bir şey tarafından bağlandığını anladım. Ellerimi ve ayaklarımı oynatıp kurtulmaya çalıştım. Olumlu bir sonuç alamayınca, bir ihtimal, biri duyup gelir diye bağırmaya başladım.

"İmdat! Biri yardım etsin, imdat! Sesimi duyan yok mu? Yardım edin!"

Uzun süredir baygın olup konuşmadığımı belli eden çatallaşmış sesim, bağırdığımda kurumuş boğazımı ağrıtınca yüzümü buruşturdum. Yerimde kıpırdayarak ileri geri oynadım. Oynamam eseri üzerinde oturup, bağlı olduğum ve sandalye olduğunu düşündüğüm şey ile birlikte yere düştüm. Kafam yere çarpınca tüm vücudum zonkladı. Fakat kafam yere çarpınca gözümdeki bez de çıkmıştı. Hızla etrafımı inceledim. Depo gibi bir yerdeydim. Kenarda bir masa ve masanın üzerinde de silahlar, değişik şekillerde bıçaklar ve bir kaç keskin eşya daha vardı. Masanın yanında da bir kapı vardı. Etraf soğuktu. Yer de soğuktu. Hem de ne soğuk.

"Yardım edin! Kimse yok mu? Lütfen biri yardım etsin!" Soğuktan titreyen sesimle bağıra bildiğim kadar bağırdım. Az önce fark ettiğim kapı hızla açıldı ve içeriye maskeli bir adam girdi. "Ne bağırıyorsun be! Davul ettin kafamızı!" diye girdi içeri. Beni yerde görünce biraz durdu. Daha sonra hızlı adımlarla yanıma gelip sandalyeyle kaldırdı. "Niye yerdeydin?! Dayak mı istiyorsun kızım sen?!" diye bağırdı. "Sana ne be?! Hemen bırakın beni! Duydunuz mu? Bırakın beni! Derhal!" diye cırladım. Susar susmaz yüzüme inen yumrukla acılı bir inilti çıktı ağzımdan. Dudağımdan kan aktığını hissettim. Acıyla yüzümü buruşturdum. "Dilin de epey uzunmuş!" dedi. Kafasını eğip yüzüme yakınlaştı. "Bakalım küçük patronun seni ne kadar umursuyormuş. Ya da umursamıyor mu demeliydim?" Dişlerimi sıktım. "Eh, beklemekten başka çaremiz y-" Yüzüne tükürdüm. Ciddi ciddi tükürdüm. Doğruldu ve elinin tersiyle yüzünü sildi. Sinirle soluyordu. "Küçük sıçan." diye tısladı.

Hızla kapıdan dışarıya birilerine bağırdı. İçeriye 2 adam girdi. "Şunu akıllandırın. Çok kaşındı." dedi yüzüne tükürdüğüm adam. Diğerleri kafasıyla onayladı ve yüzüne tükürdüğüm şahıs odadan çıktı. Diğer iki adam bana döndüler. "Ne bakıyorsunuz lan?!" diye cırladım. Yüzlerini buruşturdular ve üzerime gelmeye başladılar. Biri bana tekme attı ve sandalyeyle yere düştüm. Diğeri eğilip yüzüme yumruk gibi bir tokat atınca acıdan dişlerimi sıktım. Diğeri de karnıma doğru ardı ardına bir kaç tekme atınca ağzımdan kan geldi. Yumruk ve tekmelerine maruz kalırken içimden kurtulmayı diliyordum.

•••••

İşleri bitirmiş olacaklar ki; sandalyeyle beraber beni ayağa kaldırıp, ağzımı bantladılar. Baygın bakışlarla kapıdan çıkmalarını izledim. Onların çıkmasının ardından içeriye telefonla konuşan bir adam girdi. Diğerleri gibi yüzünde maske yoktu. Çirkince bir kahkaha atarken yanıma gelip çenemi tuttu. "Demek adın Ela? Ne de güzelmiş. "Tüh! Yazık olacak böyle bir güzelliğin kaybı!" dedi şerefsizce gülümserken. Çenemi sıktı. Oluşan acıyla ağzımdan, banttan dolayı, 'Hmm!' diye bir ses çıktı. Az önce gülen adamın yüzü ciddileşirken, kapıdan beni döven adamlar, benim gibi bağlı birini getirdiler. Adam ciddi yüz ifadesiyle cebinden bir silah çıkarırken konuştu: "Küçük sekreterin elimizde Yiğit Efe Bilir. Eğer yaşamasını istiyorsan 50.000 liracık vermen yeterli. Aksi taktirde, küçük sekreterin..." dedi ve silahı, bağlı adama doğrultup tetiği çekti.

Güya AşıkmışımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin