Jimin döndüğünde, elinde çörek ve muzlu sütle odaya girmişti. Meraklı bir ses tonuyla "Namjoon hyung gitti mi?" diye sordu. Jungkook yavaşca kafasını sallarken Jimin elindekileri masaya bırakıp Jungkook'un öne eğdiği başını çenesinden tutup kaldırdı. "Neden üzgünsün sen?"
Siyah saçlı çocuk başını sağa sola sallarken"Bir şey yok" demişti. Jimin onun neşelenmesi için aldığı sütü gösterdi. "Şuna bak çok tatlı değil mi? Muzlu süt seviyorsundur umarım"
Jungkook onun bu çabasına karşı küçük bir gülümseme sunmuştu. Jimin pipeti batırıp sütü Jungkook'a uzattı. "İç bakalım" Sarı saçlı çocuğun gözlerinin tam içine bakıyorken, içinde bir şeyler can buluyor gibiydi. Bütün karanlıkları aydınlığa kavuşuyor, altında ezildiği bütün sıkıntıları hafifleyip onu terk ediyordu. Sütü alıp bir yudum içtiğinde gülümsemesini genişletti. "Güzelmiş, teşekkür ederim"
"Çöreği de ye" Jimin boşuna uğraşıyordu, Jungkook'un bayılmasının nedeni açlık değildi o acıkmazdı bile. Zorla yedirdiği birkaç lokmadan sonra sessiz odada yankılanan mesaj bildirimiyle cebinden telefonunu çıkartıp mesajı açtı. Telefona bakıp gülümsediğini gören Jungkook "Ne o Yoongiden mi mesaj? Neden böyle sırıtıyorsun" diye sordu.
Jimin gözlerini devirirken "Senin de çalışabileceğini söylediler ona güldüm" demişti. "Yoongi'den mesaj gelse sevinmeyecek sanki hareketlere bak"
Jimin sesli bir nefes vermiş ve bakışlarını da telefondan çekip Jungkook'a çevirmişti. "Sevinmeyeceğim Jungkook. Yoongi'nin sevgilisi var, o konu kapandı"
Siyah saçlı çocuk duymak istediği şeyi duyduğunda gülümsemişti. Tam o sırada kapı çalmış ve içeriye Yoongi girmişti. Jungkook ağzının içinde "İti an çomağı hazırla mı denir, iyi insan lafın üstüne gelir mi denir bilmiyorum" dedi. Yoongi kapının dışından kafasını içeriye uzatmış "Girebilir miyim?" diye soruyordu.
Yatakta doğrulurken onu içeriye gelmesi için onayladı. "Hoca bayıldığını söyledi, neyi varmış bakayım diye geldim"
Jungkook onu pek de önemsemeyen bir ses tonuyla "Sağol sağol önemli bir şey değil" demişti.
Yoongi Jimin'e dönüp elini omzuna koyarken "Sen de bir şey yok değil mi?" diye sordu. Jungkook yatakta daha da dikleşirken Yoongi'nin eline bakıyordu. Sarı saçlı çocuğun elinin üstüne elini koyup güzelliğinde kaybolduğu gözlerine baktı. "Onun bir şeyi yok endişelenme" dedi.
Jimin yanakları kızarırken ağız hareketleriyle Jungkook'a "Napıyorsun?" diye sordu. Yoongi elini kendine çekerken ortamın garip kasvetinden etkilenmişti. Zoraki bir gülümsemeyle "İyi olduğunu gördüğüme göre ben antrenmana döneyim" dedi. Jungkook ona doğru dönerken "İyi antemanlar" deyip gülümsemişti.
Yoongi odadan çıktığında Jimin yanındaki çocuğun koluna yumruğunu sertçe geçirdi. "Ne bok yiyorsun?"
Vurduğu yeri avucunun içine alırken acıyla soludu "Ne bok yemişim?"
Kısa olan gözlerini devirirken ayağı kalktı bir yandan da karşılık vermeyi aksatmıyordu "Sen iyileşmişsin anlaşılan"
Jungkook, yatakta dikleştirdiği bedenini eski hâline döndürdükten sonra gözlerini kısıp sızlanarak konuştu "Hayır iyileşmedim başım dönüyor"
Bir hışımla kalktığı yere, tekrar oturan sarı saçlı çocuk beklemeden "O zaman uyu biraz" dedi.
Yataktaki çocuğun gözlerinin içine baktığında buruk bir ifadeyle karşılaşmayı beklemiyordu. Kaşları istemsizce çatılırken sesini yumuşattı "Sorun ne? Anlatacak mısın artık?"
Jungkook'un içinde ne tür fırtınalar koptuğunu görebilse bir sorundan çok daha fazlası olduğunu anlayabilirdi. O korkuyordu, bakınca kaybolduğu o gözleri bir daha göremezse, o cennet kokuyu bir daha alamazsa, o yumuşacık saçlara bir daha dokunamazsa diye korkuyordu. Kısa bir süredir birbirlerinin hayatlarında olsalar da farketmeden fazlasıyla bağlanmışlardı. Belki de daha önce kimse onu kendi bedeninde görüp, onu böylesine önemsemediği içindi minik bedene bağımlılığı.
Başını yastığa koyup Jimin'e sırtını dönerken "Bir sorun yok" demişti. İnce yorganı da omuzlarına kadar çektikten sonra gözlerini kapatıp düşünmeye başladı. Onu bırakmaktan başka bir yol bulmaya çalışıyordu. Yaşamak istiyorsa onu ardında bırakıp gitmeliydi ama Namjoon'un atladığı şey Jungkook'un yaşamak için Jimin'e duyduğu ihtiyaçtı..
Düşüncelerinde boğulup giderken Jimin'in sesiyle kendine geldi. "Bana derdini açacak kadar yakın değil miyiz?" Açılacak dert onun da canını acıtacaktı, bahsetmek istemeyişi de bu yüzdendi.
Arkasındaki bedene yavaş hareketlerle yüzünü dönmüştü. Pürüzsüz suratını incelerken kasvetli sesi duvarlara çarptı. "Seni düşünüyordum hayatımdaki tek sorun sensin rahatladın mı?"
Jimin kollarını önünde birleştirirken gözlerini kıstı "Zorla girdim sanki hayatına, çıkart gitsin o zaman"
Siyah saçlı çocuk onun bu hâline gülümserken kafasını olumsuz anlamda salladı "İstemiyorum"
İstemiyordu... İster ceza alsın ister de ruhu bedeninden çıksın o Jimin'i hayatından çıkartmak istemiyordu. Yaşamak için onu bırakıp gitmek çok mantıksızdı. Çünkü onu yaşıyor gibi hissettiren tek şey oydu. Belki bu bencillikti. Son günlerini Jiminle geçirip öldükten sonra da onu bir köşede bırakıp gidecekti. Ama insanlar da böyle yaşamıyor muydu zaten? Öleceklerini bile bile birbirlerini sevmiyorlar mıydı? O sadece çok da vaktinin kalmadığını bilerek sevecekti Jimin'i. Ucunda ölüm varmış gibi sevecekti...
"Yakında öleceğini bilsen ne yapardın?"
Sarı saçlı çocuğun yüzü anlamsız bir ifadeye bürünürken buruk bir gülümseme sundu "Bir zamanlar her gün öyle yaşıyordum zaten ve nefes aldığım sürece tek derdim biraz daha mutlu olabilmekti, sevdiğim insanlarla sevdiğim yerlerde bulunmak istiyordum"
Sevdiği insanlarla bulunmak... O da tam olarak bunu yapacaktı. Bunca yıldır yaşıyordu ama o hayatına girdikten sonra gri gördüğü dünya renk kazanmıştı. "Neden sordun ki?"
Sorusu karşısında afallayıp ne yalan uyduracağını düşünürken sertçe yutkundu. "Konu açılsın da konuşalım diye sordum" Bu sebep Jimin'e pek inandırıcı gelmese de üstelemedi.
Onun yerine günlerce içinde tuttuğu soruyu soracaktı. "O gün seni akşam yemeğine davet ettiğimde neden öylesine ters tepki verdin?"
Jungkook gözlerini pişmanlıkla kapatırken konuştu. "O gün çok kötü bir gündü çünkü ve sana patlamış gibi bir şey oldum zaten sonra özür diledim sarıldım sana" Jungkook onun bu konuyu çoktan kapattığını düşünüyordu ama demek ki düşündüğünden çok daha fazla kırmıştı Jimin'i
Sarı saçlı çocuk o sarılmalarını ve saçlarını okşadığını hatırladığında yanakları kızarmıştı. Avuçlarıyla yanaklarını gizlemeye çalışıyorken yataktaki çocuğun kahkahası odada yankılandı. "Utandın mı sen?"
Gülmeye devam ederken oturur konuma gelip Jimin'in koluna uzandı. Minik bedeni kendine doğru çekerken kafasını yavaş hareketlerle dizine yatırdı. Onun saçlarıyla oynamayı ne zamandan beri bu kadar çok seviyordu bilmiyordu ama bu kesinlikle onu rahatlatıyordu. Jimin ise kedi gibi uysal bir şekilde onun hamlelerine boyun eğiyor ne yapsa uslu uslu bekliyordu.
"Saçların çok güzel, benim olsun mu?"
Jimin başını koyduğu dizin üstünde mayışmışken kendisine sorulan soruyla gülümsedi.
"Senin olsun Jungkook-ah istediğin her şey senin olabilir"
"Seni istiyorum, sen de benim olur musun?"
Upuzun bir aradan sonra tekrar burdayım, umarım keyifle okumuşsunuzdur yeni bölümü sabırsızlıkla bekleyin sizi seviyorum (っ˘з(˘⌣˘ )
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Basorexia [Jikook]
FanfictionKapısının önündeki çiçekleri eline alırken gözü üstündeki nota çarpmıştı "Gardenya çiçeğinin bir diğer adı da beni unutma çiçeğidir sevgilim" The story of Jikook.