1. Meraklı ve bahtiyar

157 18 3
                                    


Hevesin dikenli tele dönüşüp kursakta takılı kaldığı lezzetsiz bir an yaşıyordu sarışın delikanlı. Tüm zevki heba olmuş gibi hissediyordu. Onun planlarına göre adam buluşalım mı diyecekti, o da tamam diyecekti. Bir yerde sözleştiklerinde ise adamın bekleyişini köşeden izleyecek ve sonra bir seyyar satıcının tezgahını toplaması gibi gidecekti. Yani 'feyzafiliz' profilini ortadan kaldıracaktı.  Kafasındaki senaryo buydu.

Eğlencesi mızıkçının teki tarafından gasp edilmişti sanki.

Parmağını ekranda kaydırdı ve bugüne has yanlış bir şey mi söyledim diye kontrol etti. Kendisinin her zamanki samimi yanıtlarını görünce rahatladı. Ancak kısa süre sonra karşı tarafın gün geçtikçe değiştiğini fark etti.

Yoğun olduğunu belirttiğinde yoğunluğunun nedenlerine ilgi duyması, hafta sonu ekstra koşuşturmacası olduğunu söylediğinde bunun tiyatroyla mı ilgili olduğunu merak etmesi, hayatın telaşı karşısında 'güçleri birleştirme' minvalindeki şakacı yorumları, konuşkanlığı, birden -istenmeden- piyasaya çıkan çocukluk fotoğrafları, mesajlara azami dönüş süresi...

Bu sabahki ilk mesajına gelen yanıtı fısıltıyla okudu. Şimdi günüm aydı.

"Nikahı bassaydın az olmuş bu.."

Daha önce kimseyle çıkmamış, sevgili olmamıştı Feza. Toyluğu yüzünden bazı sinyalleri alamadığını düşünmek bir yana bu sinyallerin doğru olduğuna inanası gelmiyordu. Bu mantıksızlığın içinde bir bit yeniği arıyordu.

Ne zamandan beri böyleydi diye düşünmeye başladı. Ne zaman kelimelerin üzerindeki arkadaşçıl imaj sis gibi dağılmış, adamın tavrındaki çapkınlık ıslak kumdaki deniz kabukları gibi gün yüzüne çıkmıştı? Ve neden bir anda vitesi üçe alıp atağa geçmişti? Anlamış olabilir miydi? Anladığı için, onu köşeye sıkıştırmaya çalışıyor olabilir miydi? Olamazdı. Yakasına yapışmadığına göre haberi yoktu.

"Geldim!" diye bağırdı kapıyı tıklatana.

Saçlarını ön tarafta cılız tutamlar bırakarak topladı. Üstünde kollarını kıvırdığı siyah tişörtü, siyah bol jeani, boynunda her zamanki kırmızı bandanası; kulağında halka küpeleri, ellerinde gümüş yüzükleri vardı. Ama içinde her zamankinden daha farklı bir arayış hakimdi.

Dinlenme bölümünden çıkıp tezgaha doğru seğirtti. Millete selam vererek kendi yerine geçti.

Gözünün ucu malum kişideydi. Elif de molasının bitmesinin ardından içeri girmiş, müşterilerle ilgileniyordu. Murat onun payındaydı.

"Elif bir tabak karışık getirsene. Şunu da yenile prenses, ılındı." Üzerindeki nemi su olup dibine sızmış şişeyi kasteden Murat beklemeye koyuldu. Bu esnada bakışları mekanda dolaşıyordu. Refleks kokan bu hareketi hem kontrol hem de sorun tespit amacı taşıyordu. "Masa yediyi niye karma bölüme oturttunuz? Basamak üstü alsaydınız."

"Özellikle rezervasyon yaptırmışlar abi." Arif garsonlar arasında en eskilerdendi. "Ekstra ateşleyeceklermiş."

"Ne ateşi pavyon mu lan burası?" diye tepki gösterdi Murat.

"Değil abi de.. Harun abi'yi aradık açmayınca ne yapsak bilemedik."

Murat bildiği bir hikayeyi dinler gibiydi. "Böylesi kısa vadede yarardır sadece. Görmüyor musunuz etsiz kalmış yamyam gibi bakıyor saplar. Kapıdakilere söyleyin icabına baksınlar."

Söyleneni yapmak için yola çıkan Arif, adını duyunca hızlı adımlarla geri döndü ve son komutu; müziğin sesini birkaç seviye artırma uyarısını da alıp dış kapıya doğru toz oldu.

GÖNÜLÇELENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin