•
Hamur işi ve bebek kokusunun sindiği odada baklava desenli terliklerini sandalyenin altına doğru çekti Murat. Boş boş gezindiği telefonunu cebine koymak için yerinde kıpırdanınca omuzu yanındakine çarptı. Başını belli belirsiz eğdi özür diler gibi. Muhatabı genç hanım utanarak gülümsedi, önemli olmadığını söyledi.
Sıkışıklık artıyordu ve o ne ad verildiğini bilmediği bir etkinliğin içinde, başka yerdeki iki dakikanın iki saate dönüştüğü bu yerde oturmaya devam ediyordu. Annesi yüzündendi. Pakize Hanım'ın ısrarı sonucu ablasıyla birlikte gelmeyi kabul ettiğinde hediye verip Gökay'ı ve eşini tebrik edecekleri gecikmiş bir ziyaret olacağını zannediyordu. Ama yanılmıştı.
Bir şekilde atlatamaz mıydı? Atlatırdı. Krizi fırsata çevirebilecek yanını dinliyordu yalnızca. Sıfırın altındaki suya dalmaya benzer bir etkiye hayır demezdi. En iyi ihtimalle silkelenmeye ve fabrika ayarlarına dönmeye ihtiyacı olduğu kanısındaydı. Zira bazı görüntüler ve gerçekler insanın ayaklarını yere bastırırdı.
Misafirlerin girdaplaştığı noktadaki annesine odaklandı. Pembe tulumlu, eldivenli bebeği öyle hararetle seviyordu ki beşiğin etrafındaki kadınlar söylediklerine kıkır kıkır gülüyordu. Girdiği ortamı tesiri altına alan baskınlığı yüzünden gürültücü olduğu anlarda bile dinleyicisi olurdu. Kısa süreli bakışmaları Pakize Hanım'ın ona gelmesini işaret etmesiyle son buldu.
Yanına gitmeden hedefini anlamıştı. Muhtemelen bebeği kucağına verecek, elde ettiği görüntü karşısında yüzü umut, heves karışımı parıltılarla parlayacaktı. Önce kendisi övecek sonrasında etraftan gelen yorumlara gururla göğsünü kabartarak her bir kimseye duadan çok serzenişi andıran inşallah'lar dökecek, boylu poslu, ziyadesiyle yakışıklı oğlunun sırtını sıvazlayacaktı.
Ona istediğini verdi Murat, verirdi çoğunlukla. Bunun kime ne zararı vardı ki? O taraklarda bezi olmamasına rağmen geleceğe dair konularda sabırsız annesinin suyuna gitmesinde ona göre bir sakınca yoktu. Doğruya doğru; havada uçuşan 'tü tü tü'lerin allak bullak olmuş zihnini 'temizlemesini' beklemesi -en kibar tabiriyle- saflıktı. Ama bu saflıkta da mahzur görmüyordu. Çünkü o; öteden beri ses etmediği bu böbürlenmelerde kolay bir günah çıkarma etkisi de damıtmıyor değildi.
"Pardon." dedi geçmeden evvel. Bildiği evde, en derinde yer alan misafir odasına ulaştı. Ablası Şahika'yı ve Harun'u birlikte buldu. Şahika altı yaşındaki kızının okula adapte olma sürecinde yaşadığı zorluklardan, çocuğun sabahları bastıran inadından yakınıyordu. "Ilgın bu beyefendiye benzemiş işte, uykuya düşkün, tembel. Ne o? Bunaldın mı içeride?"
"Hem de nasıl." dedi Murat aksi mümkün değilmiş gibi. "Kaytardığınızı görmedim sanmayın. Yazdım bu ihanetinizi."
Şahika kıkırdarken Harun sessiz olması yönünde onu uyarmış, pencerenin hemen eşiğindeyken "Kapıyı ört." demişti.
"Bensiz tüymüş, bir de emir veriyor."
"Öyle izbe öyle çetin yerdeydin ki Muro kaş göz yapsam fark etmezdin."
"Sen yine de dostluk namına yapsaydın kardeşim." Murat cebindeki paketi aldı. Dudağının arasına bir dal sıkıştırdıktan sonra dar gelen terlikleri çıkardı. "Bu ne şimdi?"
"Sip and see partisi, bir nevi yeni doğan kutlaması." Şahika kapıya yakındı üzerine koku sinmesin diye. Arada bebeğin ve annenin yanına gittiği için kendini sakınıyordu. "Meltem olmasa da olur demişti ama kayınvalidesi çok ısrar etmiş. Torunuma her şeyi yapacağım deyip durmuş." Lohusanın arkadaşı olarak lokumlarla ilgilenmişti ancak o da abartının farkındaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖNÜLÇELEN
Romansa"..gül bahçesinden koş gel bana, denizin mavisiyle bak." Feza ile Murat'ın öyküsüdür. Uyarı: +18 unsurlar, küfür, argo.