14. Şeffaflığın kaçınılmaz neticeleri

214 17 12
                                    


"Feza.." Kumru yattığı yerde kaykılarak yanındakine yaklaşıp omzuna yaslandı. "Feza.." Dikkatini çekmek için koluna değdi birkaç kez. "Annanem ve dayım bizim evde mi kalacak artık?"

"Sadece bir süre." Dirseğine yaslanmış, telefonuyla meşguldü sarışın. Okuldan apar topar çıktığı için Tansu ve arkadaşlarının olduğu gruba şimdi haber verebiliyordu. Ayrıca Murat'a da bir şey yazması gerektiğini düşünüyordu. Hem kendi acelesinden hem de sonrasında diğeri beklemediğinden görüşememişlerdi ve itiraf etmeliydi ki böyle olduğu için memnundu.

"Neden sadece bir süre?" diye sordu Kumru mümkünmüş gibi daha yakına gelerek.

"Hep beraber olalım diye burada uyumaya ikna ettik."

"Neden?"

"Rahatsızlandı dedim ya." Yeğeninin ifadesini tarttı. "İstemiyor musun burada kalmasını?"

"İstiyorum tabi." Çocuk dizlerinin üzerinde yükseldi, uğur böcekli gece lambasının ışığında duvara vuran gölgesi büyüdü bu esnada. "Ama ananem ne zaman bizde kalsa kapılar kapanıyor. Geçen kalışında da aynısı oldu. Böyle odaya çekildiler, fısır fısır konuşmaya başladılar. Neden fısır fısır konuşuyorlar?"

"Komşuları rahatsız etmemek için, saat on oldu."

"Ama yan komşunun televizyonu gece yarısına kadar açık, biz onu dinliyoruz."

"Onun yaptığı yanlış onun gibi mi olalım?"

"Bence birazcık olabiliriz." Küçük kız usul usul yataktan çıkarak parmak uçlarında ilerledi. Üzerinde kısa gelen mor pijamaları, yüzünde oyunbaz bir heyecan vardı. Feza onu fark edip uyarana kadar elleri birbirine kenetli, kulağı kapıya yaslıydı.

Yorganı açarak geri gelmesini söyledi Feza. Somurtuk bir suratla dönmek zorunda kaldı, hemen karşı oda olmasına rağmen hiçbir şey duyamadığı için. "Uyumaya çalış. Yarın okulun var." Göğsüne sokulan yeğenine yer açıp elini sırtına koydu, hem okşayanı hem de okşatanı sakinleştiren bir eylemdi bu. "Ne konuştuklarını niye bu kadar merak ediyorsun?"

"Sen niye etmiyorsun?"

Ediyordu esasen. Zaten Kumru'yu uyutur uyutmaz yanlarına gidip konu neymiş öğrenecekti.

"Önemli bir şeyse ben sana söylerim, huzursuzluk radarı gibisin zaten, muhtemelen kendin bir şekilde öğrenirsin."

"Huzursuz.. Ne?"

"Diyorum ki söz, sonra anlatacağım, şimdi uyu."

"Söz verdin.." Kelimeleri boğukken mayıştığı, uyku saatini çoktan geçirmenin etkisiyle teslim olmaya yaklaştığı anlaşılıyordu. Yine de nefesi düzene girene kadar bekledi onu.

Misafir odasında Ayten Hanım yatakta uzanmış, onu bulduğu halinden daha iyi görünse de hüzünlü bakıyordu. Gözleri hala kızarıktı. Sibel kollarını kavuşturmuş onu seyrediyor Tayfun sandalyede oturuyordu.

"Nasıl?" Kaş göz yaptı ablasına çalışma masasındaki tansiyon aletine istinaden. "Yine mi yükseldi?"

"Hayır şu anlık iyi." Sibel derin, sabır dinlenir gibi bir soluğun hemen ardından devam etti. "Üzülmeye devam ederse ne olur orasını bilmem tabi."

"Keyfimden bu halde değilim kızım." diye sitem etti Ayten sert ama titrek bir tonda. "Elimde değil. Her şey ters gidiyor. Evliliğe heves etti, o bozuldu. İşine emek verdi, işinden oldu. Ne olacak şimdi?"

"Sen niye bu kadar yıpratıyorsun kendini?" Sibel ellerini Tayfun'un omuzlarına koydu sıkıca. "Bak sağlığı, kuvveti, dirayeti yerinde, hepsini telafi eder. Bırak kendi düşünsün. Değil mi Tayfuncuğum iki çift laf et sen de."

GÖNÜLÇELENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin