•
Feza biraz yalnız kalmak istemiş hatta bu maksatla patronundan geceyi mekanda geçirmek için izin bile almıştı ancak sonunda kokusunu tanıdığı, dokusunu bildiği yatakta, ablasının evindeki küçük misafir odasındaydı. Dün Sibel iş çıkışı onu almaya gelmişti çünkü. Ona hayır demek herhangi birine hayır demekten daha zordu Feza için.
Kupkuru kesilen boğazını komodinin üstünde bütün gece bekleyen bayat su ile ıslattı. Uykusunu pek alamamıştı ve günlerden perşembeydi.
Telefonuna uzandı. Yastığı çenesinin altına çekerken sabah ritüelini uyguladı. Önce mesajlarına girdi, sonra yeni fotoğraf var mı diye malum profile baktı, parmağını ileri geri kaydırdı, en sonunda ekranı kapatmadan mesajlara döndü. "..perşembe, akşam altı, anlaştık."
Kapıya döndü, gıcırtıyla birlikte.
"Sonunda!" Bir eli kulptayken aralıktan kafasını uzatmıştı Kumru. "Annem dedi ki kahvaltı hazır. Yumurtalı ekmek yaptı. Gelmezsen senin payını da yerim, ona göre."
Küt sarı saçlı çocuktan yansıyan enerji Feza'nın teninde kırbaç gibi şaklamıştı.
"Alo! Sana diyorum sana!" Yatağın yanına geldi Kumru, istediği tepkiyi alamayınca da üzerine zıpladı.
"Yavaş be cadı.." Yorganla birlikte yana devrilen Kumru durmadı, gülmeye başladı. Onun zamansız kıkırtıları odayı doldurunca Feza da ister istemez gülümsedi. Yanağına sulu bir öpücük kondurdu çocuğun. "Koş, tokalarından getir bakayım." Kendininki çarşaf kıvrımlarında kaybolmuştu.
"Getireceğim ama sakın yatağı toplama. Atlamaca oynayalım." Kumru sunduğu şartın pek de olumlu karşılık almadığını görünce apar topar ayaklandı. "Beş dakikacık, sadece bir turcuk." diye ikna çalışmalarına girişmişken kendi odasına doğru koşturdu. Annesi kızdığı için aşırı eğlendiği bu oyunu yalnızca dayısıyla oynayabiliyordu.
Gidip pencereyi açtı Feza. Hava gri bulutlarla kaplıydı. Serin rüzgar yüzünü yalarken esnedi.
"Bugün dersin yok mu?" Soruyu soran Sibel kollarını kavuşturmuş, pervaza yaslanmıştı.
"Öğleden sonra var."
"Dün gece hiç uyumamış gibisin."
"Aşırı yorgunluk uykusuzluk yapıyor ben de." dedi Feza. "Biliyorsun."
"Tayfun geri zekalısı..." Sibel uygun bulduğu anda, parmaklarını kızıl saçlarından geçirip lafa girmişti. Kızının etrafta olmamasından faydalanarak devam etti. "Telaşı, stresi var dedik ama iyice ayarı kaçırdı. Ne haddine söyledikleri ne haddine tokat. Aklıma geldikçe sinirim tepeme çıkıyor!"
Feza onun yaşananları kendine dert ettiğini gördü, birazdan gözlerinin ıslanacağını tahmin etti. Ablasını üzme endişesi taşıdığı için önlemesi gereken yegane durumdu bu. Ayrıca onun arabuluculuk gibi bir yükün altına girmesini de istemiyordu. Birinin yerine başkasının mesul hissetmesine katlanamazdı. Herkes yıktıklarından da inşa ettiklerinden de bizzat sorumlu olmalıydı.
"Her zamanki tripleri işte..." dedi. "Ama ben hesabını sormasını bilirim." Son söylediği ağzının içinde boğuk bir mırıltıya dönüşmüştü.
"Anneme ne demiş biliyor musun?" Yatağa oturdu Sibel. "Köydeki araziyi satılığa çıkarmak istiyormuş. Aylin'ine kalburüstü mahalleden ev alacakmış, hayatına yeni sayfa açacakmış. Hergeleye bak.."
"Annem ne diyor peki?"
"Tipik annem işte. Tayfun'un etkisinde kaldığından arsayı satmaya sıcak bakıyor. Ama ben asla izin vermem buna, asla."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖNÜLÇELEN
Romans"..gül bahçesinden koş gel bana, denizin mavisiyle bak." Uyarı: +18 unsurlar, küfür, argo.