2. Rutin

113 17 2
                                    


"Ötekileştirme nedir?" Hoca sınıfın en gerisindeydi. Projeksiyon cihazının sesini bölen yine kendisiydi. "Lost'taki gibi birilerini The Others diye etiketlemek mi?"

Küçük sınıftakiler uğultu halinde güldü ancak kimse soruya cevap vermedi. Hoca çok alışkın olduğu bu dönüt karşısında dersinde not kaygısı güdülmemesini istedi. "Alan dışı dersi seçerken oldukça pragmatik nedenlerinizin olduğunu tahmin edebiliyorum arkadaşlar. Sizi zorlamayacağım. Sohbet havasında devam edelim. Cevaplandırmak isteyen var mı?"

"Ötekileştirmeyi anlamak için önce kalıp yargıların nasıl ön yargıya dönüştüğüne bakmak gerekir." Feza elini kaldırıp konuştuğunda sesi titremedi. Boğazı kurumuştu ancak cümlesini tasarladığı gibi tamamlayabilmişti. Neticede doçentten onay alabilmekten daha fazlası için yapılmıştı bu söz alma. Başkaldırının dışa vurumunu, ilgi alanının çekiciliğini barındırıyordu.

"Doğru. Öncelikle kalıp yargıyı ve önyargıyı tanımlayalım o halde." Lazer ile perdedeki maddeleri işaret etti, sırasıyla saymaya başladı. "İnsanlar olarak genelleme yapmaya meyilliyiz. Kalıp yargı; kimlik oluşum süreçlerinden bahsederken değindiğimiz, gruplama eğilimimizin doğal sonucudur. Aile, soy, cins, ırk gibi birçok ölçüte dayanabilir. Örnek vermek isteyen?"

"Japonlar saygılıdır." Ön sıralardan yanıt veren öğrenciyi, hemen arkasındaki mor hırkalı takip etti. "Kadınlar narindir, erkekler ağlamaz gibi mi hocam?"

"Evet, öyle." Doçent devam etti. "Kalıp yargılar tam da bahsettiğiniz gibi olumlu ya da olumsuz olabilir. Ancak işin içinde olumsuzlama varsa bunlar önyargıdır. Önyargılar.."

Hocanın komutasındaki kırmızı benek beyaz zeminde dolanıyordu. Her kelimenin etrafında hayali bir elips çizmeyi ihmal etmediğinden not alan öğrenciler far tutulmuş tavşan misali bakıyordu.

Kalemliğinin içindeki telefonu parlayıncaya kadar Feza da onlardan biriydi. Ellerini sıranın altına indirdi fark ettirmeden. Hızla profili açtı. Açtığında anladı ki bildirim oradan gelmemişti.

Ekranda abim yazısını gördü. Çağrı sonlanır sonlanmaz yenisi başlamıştı. Umursamamayı düşündü. Ama aklına daha hoş bir fikir geldi ve yazdı. "Sosyoloji dersindeyim, ne oldu? Acil bir şey mi var?"

İktisat okurken özellikle bu seçmeli dersi tercih etmesinin temelde iki nedeni vardı. Birincisi canının öyle istemesiydi, ikincisi ise onun çoğu davranışını derinden güdüleyen birilerini kızdırma gayesiydi. Bu birisi abisi ise ayrı bir motivasyona sahip olduğu doğruydu.

"Çıkışındayım. A kapısında bekliyorum."

Derin bir soluk verip düşünmeye koyuldu. Yine ne yapmış olabilirdi? Bu soru kendini son derece masum, melek gördüğünden doğmuyordu. Sahici bir merakla acaba onu rahatsız edecek ne olmuş olabilir diye sorgulamaya girişiyordu.

Abisi Tayfun ile araları son zamanlarda berbattı. Eskiden de mükemmel olduğu söylenemezdi ancak üniversiteye girdiğinden beri birbirini görünce yüzleri sirke satmaya başlamıştı. Aslında konunun üniversiteyle pek ilgisi yoktu. Neden büyümesi, eğilimlerini açık etmesiydi. 

Onun yanında diken üstünde hisseden Feza evde geçirdiği saatleri giderek azaltmıştı. Prova olduğunda kulüpte, boş olduğunda kütüphanede ya da kampüste vaktini harcıyordu. Akşamları komodinle ayrılmış karşılıklı yataklarda uyumamak için genelde salondaki çekyatta yatıyordu. Ama bir noktada, mesela kahvaltıda ya da banyo sırasında, çabası beyhude kalıyordu.

Tayfun insanlarda uyandırdığı intibayı çok önemserdi. Zamanına, ortamına uydurduğu ölçülü tavırları sayesinde hem mahallede hem de akrabalar arasında sevilirdi. Politikacı edalıydı, nerede nasıl davranacağını çok iyi bilirdi. Feza ise öyle değildi. Aynı rahimden çıkmaları bambaşka dünyalara ait olmadıkları anlamına gelmezdi zaten.

GÖNÜLÇELENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin