18. O herkesin bildiği yüreklilerden değildi

369 15 37
                                    


Dinlenme salonunun balkonundaki iki kişi odaya girmesiyle ona dönmüştü. Kendi aralarında çevirdikleri fiskosu olası bir kıdemlinin kulak misafirliğinden korumak maksadıyla kısa bir duraksama yaşamışlardı. Ancak bu uzun sürmemişti. Selamlaşmanın hemen ardından eski hararetine kavuşarak kaldığı yerden devam ettiler.

Jinekoloji bölümündeki asistanlar onun buradaki varlığını yadırganamazlardı. Onlardan biri olmamasına rağmen Gürsel Kınalı'nın öğrencileriyle beraber ayda bir ya da iki defa yediği yemeğe bazen o da dahil olurdu. Bu akşam da o yemeklerden birini yiyeceklerdi.

Scrubsının cebinden paketini çıkardı, bir sigara yaktı. Gün, ışığı ve ısısını toplayıp gideli çok olmamışken sabaha kıyasla avlusundaki insanların seyrekleştiği hastanenin üçüncü katındaydı. Sandalyelerden birine çökerek kentin silüetine baktı. Bina dağın eteğine kurulduğu için manzarası serin esen rüzgar eşliğindeydi. Bir yanda gece kadar siyah ve net deniz, diğer yanda sarımsı turuncumsu ışıklı karmaşa. Aynı anda hüküm süren bu aykırılık çeşit çeşit şey çağrıştırabilirdi insana. Tanıdık dünleri, gizemli yarınları, bugünleri... Bugünleri sallantıdaydı. Sallanan yer değil, bizzat oydu. Fayın adı Feza'ydı, tam göğsünden geçiyor, yüzüne ulaşınca tebessüme dönüşüyordu. Kendi evinde, mutfağında ona posta koymasına; gece onunla kalacağını sanıp sonrasında yanılmasına rağmen bu tebessüm silinmiyordu. Onun bu kadar hoşuna gitmesi ince bir ipin üzerine çıktığının göstergesi değil miydi? Ya da her hareketinde kendine dair yeni bir şey keşfetmesi ve bundan keyif duyması bu ipin üzerinde çoktan yürümeye başladığına delalet miydi? Bu bir keşif miydi, tatlı bir bela mıydı?

Eski cambazlıkları anlamaya yetmiyordu. Yenileri içinse kutudan talimat olarak yaşa ve cevabı kendin gör dışında hiçbir halt çıkmıyordu. O değerli olanın an olduğuna inanan, değerli saydığı anların üzerinde çok kafa yormadan yaşanması gerektiğini düşünen biriydi. Cebinde bir dirhem cesaretiyle var olduğu muamma çizgileri aştığında karar vermişti; yaşayıp görelim.

Hatta.

Sadece görmeyelim.

Ona yaklaşırken sıcaklığını yadırgalayacağını sanmadı dese yalan olurdu. Fakat yadırgamıyordu. Yanındayken hiçbir şey garip gelmiyordu. Baktığını görmesine, okuduğunu anlamasına engel olmayan fakat ara ara onu yoklamak ve kendini hatırlatmak için yüzünü gösteren keyif anlarının nedeni Feza'ydı. Öpüldüğünde ısırgan gibi yakan dudaklarıydı. Kıpırtısızken bile ona seslenen, susarak kendisine çağıran pembe ve dolgun boğumlar... Kabul etmeliydi bu noktada, aklına vuranların önündeki şehir manzarasıyla uzaktan yakından alakası yoktu.

Islatma gereği duyduğu dudaklarına sigarasını koydu. Rüzgar yarısını bitirmişti dalının. Muhabbet onun varlığıyla birlikte yanına kaymıştı. Aslında iyiydi bu; beyni zamansız şeylere mesai harcamazdı.

"Rakı-balık yapsak bu akşam. Hem demlenir hem alayı gömerdik. Ah canım çekti şimdi. Ne diyorsun Murat abi, bir şey yapamaz mıyız?" İnce gözlü çocuk, Selim en yeni çömezdi. Geleli birkaç ay olduğundan diğerlerinin verdiği ufak mücadeleleri şimdi veriyordu. Düzene ayak uydurmuş, direnmeyi bırakmış etrafındakiler onun bu ve buna benzer hallerine gülüp geçiyorlardı. "Diyorum ki sen ucundan konuyu bi çıtlatsan, ne tepki verir görsek, ha?"

Saatine baktıktan sonra sakin tonda konuştu Murat. "Gelir birazdan. Bizzat sorarsın."

Tadı kaçan delikanlı balkon tırabzanına yaslandı. "Ben teklif etsem mimlenirim. Soramam."

"Ben de mimliyim belki ne biliyorsun?" diye güldü Murat. Gencin şaşkınlaşmasına sebep oldu. "Babam diye kıyak geçeceğini sanıyorsan hocanı hiç tanımamışsın."

GÖNÜLÇELENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin