0. Oyun

509 22 5
                                    

Merhabaa. Kızıl Kamelyalar'ı okuyanlar için o evrenle ikinci buluşma bu. Hem yeni hem oradan tanıdığımız karakterlerin olacağı, uzun sayılmayacak bir öykü olacak. Planlarım bu yönde, yolda başımıza neler gelir bakarız. Umarım bana eşlik edersiniz. Heyecanlıyım, yazmak istiyorum, derinleştirmek istediğim karakterler var. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. İyi seneler, kocamann öpüldünüzzz :**

not: KK'siz de okunabilir, anlaşılabilir. 


"Neden denemiyoruz?"

Sarı perçemlerin altında yorgun bakan mavi gözler, yaklaşık on saniye, ekrandaki soru ile algısı arasında herhangi bir bağlantı kurma uğraşına girişti. İnceldi, telefona yakınlaştı, hemen sonra uzaklaştı. Kendini sorgulamasına lüzum yoktu zira yanlış anlaşılacak matah bir şey okumamıştı.

"Yoh doh.." Ekmeği hızlı hızlı çiğneyip mideye gönderdikten sonra bu defa daha hararetle ve doğru tekrarladı. "Yuh daha neler!"

Tepkisini üzerine alan çıkmaz sokağın yalnız tekiri ayaklarına süründü. Elini onun tüylerine attı oğlan. İstediği gibi yumuşak sırtını okşadı. Öte yandan dalmıştı. Mırıldamaları düşüncelerinin eşlikçisi yapmıştı.

Feza meselenin bu raddeye geleceğini bilmezdi. İtiraf etmeliydi; biraz makara peşinde koşmuş, biraz -tabiri caizse- kaşınmıştı.

Bundan iki hafta evveldi. Kemikleri kırılmış gibi ağrıdığı ilk iş gününün çıkışında, yardımsever biri tarafından motosikletle evine bırakıldığında kendini yatağına atmıştı. Uykusu olması gerekirken yoktu. Aşırı yorgunluktan bazen insanın başına gelirdi bu.

Saat epey geçti. Telefonunu almış, gözlerini yormak maksadıyla dolanmaya başlamıştı. Bu esnada hem bölümden hem de tiyatro kulübünden arkadaşı Tansu'dan görüntülü bir mesaj almıştı.

Fotoğrafı açınca kendisi olduğunu görmüştü. Kucağında bir kısmı görünen afiş, kadraja yayvan şekilde gülümsediği sıradan bir andı. Uygulamadan saç ve makyaj eklenmesi dışında gayet doğaldı. Altına kahkaha çalışmalarına şimdiden başlayabilirsin diye eklenmişti.

Ekipte yetenekli kız sayısı azdı. Bu sebeple sıradaki oyundaki cadı rolü kulüp başkanı Tansu'nun çok elzem derdiydi. Bu konuyu çekişme haline getirmek ise Feza'nın eğlencesiydi. Role dünden razı olmasına rağmen işi yokuşa sürmesinin açıklaması buydu. Haylazlık olsun diye.

Görüntüye ve emeğe gülüp geçmiş, boş beleş işlerle uğraşıp zamanını tükettiği için arkadaşına tam bir lüzumsuz olduğunu yazmıştı. Hemen sonra telefonu kapatmıştı.

Kafası dirseğine yaslı, gözleri tavanda bir süre kendi düşüncelerine daldığında gün içinde yaşadıkları aklına doluşmuştu. Bıraktığı kasiyerliğe kıyasla yeni işini cazip bulmuştu. Sunulan servis imkanına ve bahşişlerin cebe kalacak olmasına sevinmiş, üniforma kuralına ise yüz ekşitmişti. Penye tişörtlerden de seksist uygulamalardan da haz etmezdi

Düşünmeye devam ettikçe bugün tanıştığı insanlar tek tek gözünün önüne gelmişti. Ve biri, mekanın müdavimlerden biri, diğerlerine baskınlık kurmuştu. Ona suratının feminen durduğunu söyleyen bu adamın kullandığı senin gibi tabiri hiç zorlanmadan yerleşmişti farkındalığının ortasına.

Feza bu benzetmeleri de ifadeleri de ilk kez duymamıştı. Dikkatini çeken neydi? Murat isimli adamın ayar verir gibi tavrı mı, şakadan anlamayan mizacı mı ya da cinsiyetini fark etmesiyle yaklaşımda meydana gelen değişim mi?

Malum fikir bu esnada beynine yuva kurmuştu. Hinin karıştığı heyecanla arkadaşından gelen fotoğrafı indirmiş, sahte hesabına koymuş, adamın profilini bulduktan sonra sorgulamadan istek göndermişti. Sanki bu işi daha önce defalarca yapmış gibi.

Yapmamıştı ve bu sebeple öylesine bir merhabayla, adına eklediği basit bir harfle yola çıkmıştı. Feyza. Bu ismin çatısı altındaki bilgiler hem kendinden parçalar taşıyordu hem de kökten başkaydı. Bu kimlik gerçek ile kamufle edici yalanın kesiştiği bölgede yüzüyordu.

Feza @murat.kınalı kişisiyle bu kadar ortak noktasının çıkmasını başlangıçta tuhaf bulmuştu. Bu durumdan hoşlanmamıştı hatta. Hödüğün teki olduğunu düşündüğü adamla hiç tahmin etmediği şekilde benzeşmekten haz etmemişti. Zamanla akışına bırakmıştı. Günler ilerledikçe bazen saatleri, bazen kahkahaları zorlayan muhabbetleri de bu sayede var olmuştu. Onun gibi Grange okuyan biriydi. İkisi de yazarın en iyi kitabı Siyah Kan konusunda hemfikirdi. Taş Meclisi'nin diğerlerine göre yetersizliği aralarındaki müşterek fikirdi yine. Günlerden pazar ikisine de hitap etmiyordu, aynı mekanın biri muzlu diğeri vişneli şarlotlarını seviyordu; kahve yerine çayı, şarap yerine birayı, Harry Potter yerine LOTR'u tercih ediyorlardı. Aynı örüntü dram ile sitcom; diğer türler ile rock için de geçerliydi. İkisi de üç kardeşin en küçüğüydü. İkisinin de bir abisi, bir ablası, bir yeğeni vardı. Çekingen sayılmazlardı, atılgan olmak için ise fazla tembellerdi. Hızdan haz etmeyip yüksekliği etkileyici buluyorlardı.

Bu son özellik sadece benim için geçerliymiş, diye iç geçirdi Feza. Çünkü varılan nokta ortadaydı. "Batarken güneş ardında tepelerin, veda zamanı geldi teletabilerin."

"Ne? Bir şey mi dedin?" Henüz dışarıya çıkmış balık sırtı örgülü kızdı sorunun sahibi.

"Kendi kendime söylendim." dedi Feza, dudağının kenarındaki mayonezi sıyırdıktan sonra sandviçinin jelatine açtı, tekirin önüne bıraktı.

"Nereye? Daha yarım saat var molanın bitmesine."

"Sıkıldım, içeri gireceğim."

"Niye?" Sigara içen Elif şaşırmıştı. "Madem sıkıldın niye aralıksız mesai yaptığımız yere geri dönüyorsun? Git sahilde hava alıp gel."

Belki haklıydı, ama meselenin tamamını bilmemek onun haklılığına gölge düşürüyordu.

"Bendeki öyle bir sıkılmak değil. Nasıl desem.." Feza izaha girişmek için birkaç saniye verdi kendisine. "Daha önce hiç sinirini bozan birine karşı korkutmalı bir şaka hazırlayıp tam bu şakayı yapacakken onun panik atak olduğunu öğrendiğin oldu mu?"

Kız "Hayır?" diye yanıtladı sorar gibi.

"Hah.." Feza yerinden doğruldu, arka kapıdan içeri girmeden ekledi. "İşte bana az önce ondan oldu."


GÖNÜLÇELENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin