9. Bulaşma

149 15 9
                                    



Kulüp etkinliği için yeri kiraladılar. Pazar akşamı normalde verilmesi gereken ücret bütçelerinin kat be kat üstünde olması bu sonuca ulaşmaları için engel teşkil etmedi. Buna en çok, baştaki korkularından sıyrılırken vakit kaybetmeyen Yaren sevinmiş, Feza ise tıpkı Tansu gibi omuzlarındaki yükten kurtulduğu için rahatlamıştı. En azından o konuda işler yolunda gitmişti çünkü aradan geçen iki günle birlikte sınavlar üzerinden buldozer gibi geçmişti.

Hemen okulun önünden kalkan otobüse binerek kısa sayılmayacak yolculuğun ardından bildiği durakta indi. Kulağında kulaklık, hafiften bir indie parça onu meşgul ederken yokuş yukarı çıkmaya başladı. Kaldırımından yansıyan ışıktan, tabelalarının pasından, çekirdek kabuklu, naylon poşetli yollarından, ezik büzük meyve suyu kutularını andıran evlerinden nefret ettiği sokaklarda temkinli adımlarla yürüyordu.

Başı dik olsa da sadece önüne bakmasında bile sakil bir tiksintinin dışa vurumu vardı. Ama onun dilini buralarda bilen yoktu. Fütursuzca dökülen kötü kelimeler daha işlevseldi buradaki tanıdıklara. Bu tanıdıklar önce göz göze gelmek sonra kınayarak gözlerini kaçırmak için ölesiye heves duyan kişilerdi. Derinliksiz zihinleri okunabilirdi. Perdenin ardından, gizlendiklerini sandıkları yerlerin ardından görülebilen bakışları da öyle. Onun yürüyüşünü, suretini ve üstünlük emaresi sayılan organıyla görünüşünün uyumsuzluğunu seyretmekten hiç gocunmazlardı. Hatta seyrederken çık çık'larlardı. Bu onay vermeyişin altında yatan bağnazlık en diri halini alırdı bu süreçte.

Cahillikten nasırlaşmış beyinlerinde bir kast sistemi vardı. Ve Feza bir adama duymaya başladığı taze hislerin kavurduğu yüreğiyle dipteydi onlar için. Dini bütün görünümlü müstehcene tiryaki olanların, dedikoduyu çekirdek gibi çitleyenlerin, ahlakı çıkıntılar ve derinliklerde arayanların, iftirayı alışkanlık edenlerin, eli uzunların, üç kuruş miras için birbirine kurşun atanların, çocuklarını yüzüstü bırakanların, gözünün yaşına bakmadan evlendirenlerin ve daha nice akla gelmeyenlerin bile altındaydı. Bunu çok iyi bilirdi ve bu sebeple hemen hepsinden tiksinirdi. Tiksinmeyip ne yapacaktı ki.

Kağnı gibi hantal adımlarla ne kadar oyalanırsa oyalansın önceden tahmin ettiği karşılaşmaya engel olamadı.

Tayfun evden çıkar çıkmaz sigara paketinin jelatini çözmüştü. Gövdesini siper alarak ilk nefesi çekip hemen ardından ikinciye dadandı. Elinde hala atması gereken jelatin duruyordu.

"Tabakhaneye bok yetiştiriyor sanki aceleye bak..."

Feza konuşana kadar onun varlığını fark etmemişti. Fark edince de herhangi bir tepki vermeden koyu gri dumanı burnundan salarak öylece ona bakmıştı. Her zamanki gibi baştan aşağı süzmüştü sarışını. Turuncu boyalı göz kapaklarına, kalem çekilmiş mavilerine birkaç dakikasını harcamıştı.

"Eşek kadar herif oldun hala annemden gizlenerek sigara içiyorsun. " dedi Feza. "Ne geçiyor eline bilmiyorum ki, sanki bilse sana kötü bir şey der."

"Demez." Onayladı Tayfun tekdüze. "Ama bu gizlenmeyeceğim anlamına gelmiyor." Yanaklarını derin derin çökertmeye devam ederken yanından geçip ona selam verenlere karşılık verdi. Okula, işe gitmek için merkeze, şehrin göbeğine doğru yollanan mahalle sakiniydi bunlar. Abisine günaydını esirgemeyen, ona buruşmuş gözlerle bakan yüzler.  

"Sana kötü haberlerim var." Feza ellerini dayayıp kendini yükselterek alçak duvara oturdu. "Sandığın kadar iyi gizlenemiyorsun. Alıyorum haberlerini."

"Ne haberi?"

"Son günlerde benden aşağı kalır yanın yok. Eve geç dönmeler, kilo vermeler, surat asmalar falan. Hayırdır? Yerimde gözün mü var? Evin problem veledi sen mi olacaksın artık?"

GÖNÜLÇELENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin