6. İtizar bir

101 19 1
                                    


"Gelemeyeceğim, üzgünüm."

Peki demişti demesine ama hiç de 'peki' deyip kenara çekilecek kadar kayıtsız hissetmiyordu Murat. Nedeni anlayamıyordu. İlla sorması mı gerekiyordu? Sevimlisinden, kırıcı olmayanından bir bahane bile üretememiş miydi? Basit bir baş ağrısı bile iş görürdü.

Çakmağı çaktı, sigarasını kızıllaştırdı. Açık havada olmanın rahatlığıyla dumanı burnundan saldı. Resmen göt gibi kaldım, diye düşündü. Bir şeyleri çantada keklik sayan ve işin sonunda avucunu yalayan o estetiksiz fıkralardaki tiplerden farksızdı. 'Kendi kendine gelin güvey olan Pırpırı'nın hazin sonu'

Bu sonlar hep gülünç olurdu zaten.

O kendini bildi bileli böyleydi. Beyaz tenli, sırma saçlı, mavi gözlü kadınlar beğenisini kolayca kazanır, uygun şartları kovalamasını sağlardı. Damağının tadı, zevkinin ölçüleri, -kabul etmeliydi ki- karşı cinse has dolgunluklara zaafı vardı. İlk aşkını hatırlamayan, yalnız uyumaktan haz etmeyen, çokça terk edilmiş, az biraz terk etmiş o adamlardandı. Alışkanlıklarına sıkı sıkıya tutunmaya meyilliydi ve şekilciydi. Öyle de kalmalıydı. Diğer türlüsü az önce yaşadığı gibi sakıncalıydı. Farklı hissettirdiği için şüpheliydi. Normalde partnerlerine tutamayacağı sözler vermez, boş vaatlerde bulunmaz, ilgiyle bunaltmazdı. Şimdi bunaltmak istiyordu mesela. Henüz kayda değer hiçbir bağları yokken bunu yapmak istiyordu. Üstelik konunun tensel münasebet kaygısıyla alakası yoktu. Keşke olsaydı, onu çözmesi Murat için daha kolay olurdu.

Neden gelmediğini sorgulamak, üstelemek aklına gelen çözümlerdi. Hepsi bile bile lades demekti aynı zamanda. İçten içe hissediyordu ki en ufak yanlış hareketinin faturası ağır olurdu. Ağır fatura.

Yok ölüm fermanı yok ebesinin... Ne saçmalıyordu? Kullandığı tabirler Harun'u haklı çıkarırdı. Yanlış sularda kulaç attığını söyler, iş ciddileştikçe ukalalık edip kendine güvenmenin fayda vermeyeceğini anlatırdı. Allah'ın gebeşi şom ağzını açmış resmen.

"..duyuyor musun? Önerdiğin belgeselin üçüncü bölümündeki otopside midem alt üst oldu diyorum." Dakikalardır bir şeyler anlatan kız bozulmuştu. "Telefonuna baktığın andan beri dinlemiyordun sanırım."

Murat gözlerini kısarak özür diledi. "Dalmışım. Ne diyordun?" Arkadaşı Efe'nin kardeşi İlay'la karşılaştığı için ikinci dalı yaktığı gerçekti. Yoksa çoktan siktir olmuştu.

"Belgesel." diye açıkladı siyah saçlı kız. "Tüm sahneleri açık açık gösteriyordu, ağırdı baya."

"Ağırdır. Herkese hitap eden türden değil."

"Geçen gün abimle o kadar hararetli konuşuyordun ki ben de merak ettim, izleyeyim dedim. Ama pek benlik değildi gerçekten." Minderin ardına gizlenerek iki bölüm dayanabilmişti İlay. Murat ile ortak noktalarının abisinden öteye geçmesi için böyle küçük mücadeleler verdiği olurdu. Ama esmer için görünmez olduğu ortadaydı. Karşısında ulaşamadığı ve anlaşılan o ki birilerinin ulaştığı platoniği vardı.

"Murat.." Hevesle başladığı cümleye "Yani abi.." diyerek çeki düzen verdi. "Misafirperverlik yapayım, bu kafenin meşhur mozaik pastasından ısmarlayayım desem.."

Murat teşekkür ederek kibarca mozaik sevmediğini belirtti. Yanakları çökerterek tüttürme işine kendini verdi.

İlay tahmin etmişti bu bilgiyi. Onun iki çatalda mideye gönderdiği tatlının bile adamda oluru yoktu. "O zaman ben gitsem iyi olacak." dedi. "Sınav dönemi yaklaşıyor. İneklemek lazım."

GÖNÜLÇELENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin