3-

5.5K 408 104
                                    

02-3.01.24

Barın Boğabey

Lokantadaki işimi sevmememin çok fazla nedeni vardı, ama ilki can güvenliğimin olmaması. Oradakiler parayla oynayan insanlar, dışarıdakiler de paraya taptığından onlar ne yapsalar kimse bir şey demiyor, herkesin ağzını parayla kapatabiliyorlar. Orada çalışmamın tek sebebiyse saatleriydi. Eğer fabrikadan çıkışımı alıp güzel bir işe girebilseydim ikisinin de derdini çekmezdim. Ama olmuyordu işte. Öyle hemen de çıkamıyorum, önce bir iş bulmam gerek. İş bulabilmem için zaman ayırmam, zaman için... Kısacası döngüye girmiştim.

Sonuç olarak lokantada yüzüme şarap fırlatan adama küfür ettim diye sokakta yaka paça alınarak tenhaya kaldırıldım ve o şerefsizin gözü önünde iki hafta çalışamayacak duruma gelene dek dayak yedim. Kolumun kırılış anını hatırlıyorum, piçler beni bayıltmamışlardı da... Kaldırıldığım tenhada şerefsiz tamam diyene dek yediğim dayakta iki kaburgam çatlamış, sağ kolum kırılmış, bacaklarımda da ciddi ezilmeler vardı. Ama bu sefer yüzüm gerçekten insanlıktan çıktı, dikiş atılmadık noktasını bırakmadılar.

"Arkana yastık ister misin?" diye soran Bulut dolu gözleriyle bana bakıyordu.

"Buraya gelmemeliydin," dedim hastane acilinin yataklı müşahede alanına bakarken. Serum bitene kadar burada yatmam gerektiği söylenmişti, serum da az kaldı zaten. Biraz sonra çıkarım.

O şerefsizler beni enik gibi hastanenin önüne atınca sağlık görevlileri cebimde buldukları ve benden daha sağlam kalmış telefonumu hastane polisine vermişler, onlar da son aramalardan Bulut'u aramışlar ki rehberimde sadece Bulut kayıtlı. Ezberleyene kadar numaraları telefonumda tutar, ezberlediğimde de silerim. Şu ana kadarsa sadece iki numara ezberledim; ikisi de çalıştığım yerlerin patronları.

"Abi nasıl gelmemeliydin ya? Şu haline bak, nasıl yemek yiyeceksin, kalkacaksın? Hayır, bir de aradılar diye hastane polisine sizi şikayet edeceğim demişsin. Susadın mı, su getireyim mi?" Onun bu aşırı ilgilenen tavırları canımı sıksa da benim için üzülüyor olması daha beter canımı sıkıyordu. "Bak sırtın acıyordur senin, yumuşak yastık bulup getireyim."

"Bulut!" Kızdığımda başını eğmesi iyice sinirlerimi bozdu. "İyiyim lan işte, iyiyim. Sen kendini düşün, ne halde çıkmışsın dışarı. Giy şuradan benim hırkamı, hasta olacaksın sonra. Hem okula gitmeyecek misin sen?"

Üzerinde sadece hırkayla dışarı çıkmış, geri zekalı hasta olacak. Yurtta bakan da olmaz, oralar sevgi evleri gibi değil. Salak işte. Elimi tuttuğunda kaşlarımı çatarak elimi çekmek istedim, ama ağladığını görmek beni durdurdu.

"Seni bir aile alıp götürdükten sonra bir daha kimse yüzüme bakmadı, onlarla oynamama ve hatta onların oyunlarını izlememe dahi izin vermediler. Müdür baba, çocuklara hastalığımı yendiğimi falan açıklasa da hiç kimse yanımda olmadı. Evet, müdür baba, pedagog ve doktorlar falan hep yanımdaydı ama hiçbiri yaşıt bir arkadaş gibi olamadılar. Beni gören duyan sadece sen vardın. Hep dua ettim, iyi bir ailede olman için..."

Onun bu sesinin titremesine, gözyaşının akmasına dayanamayarak sözünü kestim: "Bulut alt tarafı çocuktuk amına koyayım! Gamsız bir piç gibi hasta çocuğu yatağında yormuşum, bunu senelerdir taşıyorsun." Bağırdığımdan korkmaması mutlu etse de sözlerimin ağırlığını kaldıramadığını gözlerinden gördüm. "Bulut sevme beni oğlum, dolaşma etrafımda. Benim artık devam edecek, iyi olacak bir hayatım yok. Çalıştığım yerin müşterisinin tuttuğu adamdan dayak yedim, böyle birine mi severek abi diyeceksin. Yapma! Git adam akıllı birini bul, sana gerçekten yol gösterebilecek, elinden tutacak..."

Barın -Erkek Versiyon-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin