31-

1K 102 88
                                    

16.03.24
Bulut Sultanoğlu

Hayattan beklentim, hayalim, umudum yok. Sadece hedefim vardı; dünyanın en başarılı insanı olmak! Mesleğim önemli değil; herhangi bir meslekte en yüksek mertebeye erişip zengin olmayı hedefliyordum. Birden fazla evim, onlarca arabam olmalıydı; ülkedeki tüm yetimhanelere ve huzurevlerine bağış yapacak, onlara elimden geldiğince destek olacaktım.

Kısacası Tanay Karaoğlu gibi yaşamak amacımdı, hayatımda onun kadar iyi kimseyi tanımadım. Mal varlığından haberim yok ama zengin... Hayır, aşırı zengin olduğunu biliyordum. Zenginliğinde bizleri unutmuyordu, yetimhaneye öyle yardımlar yapmıştı ki bütün çocuklar büyüyünce onun gibi olmak istemişti.

Bize son model bilgisayarlar, telefonlar hediye etmiş, kolejlerde okutmuştu. Aynı zamanda düzenli olarak bizi pikniklere ve tatillere götürecek kadar da önemsiyordu. Hepsi onun bağışları sayesinde oluyordu. Sadece kardeşini arayıp çekilebilirdi, sonuçta kardeşi orada yıllardır yoktu ama o bizi de kardeş saymıştı.

Yine de ablasının beni evlatlık almasını hiç istemedim, istemem de. Çünkü Barın abimin o ailede her zaman tek, özel olmasını istiyorum. Tüm ilgileri, mutlulukları o olsun. Bunu hakkediyor.

Ben istenmeyen bebektim. Biraz büyüdükten sonra asıl ailemi o kadar çok bulmak istemiştim ki sonunda müdürümüz beni daha fazla reddedememişti. Annem beni sokakta bıraktıktan kısa süre sonra bulunmuş, benim tek gecelik bir ilişki sonu olduğumu ve öldürmeye kıyamadığını polislere anlatmış. Yıllar sonra karşısına çıktığımda bile fikrinin değişmediğini, o gece oluşan çocuktan (kısacası benden) nefret ettiğini söylemişti.

Daha beni doğuran kadın, tipime bakıp da hayran kalmış yurda gelen aileler bile beni istemezken abimin ailesine gitmeyi kaldıramamıştım.

Barın olmasaydı...

Küçükken hastalığım yüzünden vücudumun kaldıramadığı acılar çeker, hepsine Barın sayesinde göğüs gerebiliyordum. Çünkü benimle oyunlar oynuyor, sadece acı çekmek için dünyaya gelmediğimi gösterirdi. Bana benim de çocuk olduğumu hatırlatmıştı.

Ama her sevginin çok acıtan bir kısmı hep vardır değil mi? Oraya hiçbir şeyin değmemesi gereken, anımsandığında bile can yakan küçük bir kısım. Ben şu anda tam olarak o kısımdayım. Eksisi ve artısıyla buradayım.

"Ooo! Sayın Bulut efendimiz, hoş geldiniz." Büyük bir coşkuyla yanıma gelen takım elbiseli adam otuz iki diş sırıtıyor, özgüvenle bana bakıyordu. "Umarım yolculuğun güzel geçmiştir."

"Kes şunu."

"A-a! Çok ayıp ama." Gerçekten üzülerek tam yanımdaki koltuğa oturdu. "Abin yaşındayım, saygın yok mu bana? Her neyse, bak senin hakkında bulduklarımı dinle; Bulut Sultanoğlu, bir konsomatrisin oğlu. Acıyla geçen çocukluk yılları... Bu arada böbreklerin nasıl, bir sıkıntı çıkarıyor mu?"

Cevap vermeden ona bakmaya devam ettiğimde birkaç saniye o da bana baktı ve tekrar elindeki tablete döndü; "okul notları sürekli yüz. Hiç doksan sekiz ya da doksan beş bile yok. Ananı sikim! Lan."

Elindeki tablette bir aşağı bir yukarı giderken başımı iki yana salladım. İt gibi çalışıyor krallar gibi derslerimi geçiyordum.

"Nasıl düşük notun olmaz oğlum? On iki senelik eğitim hayatında insanın bir tane bile yüzden aşağı notu olmaz mı lan? Robot musun sen?"

Barın -Erkek Versiyon-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin