19-

2.4K 200 104
                                    

07.02.24
Barın Boğabey

Atasözlerini, deyimleri çok seviyorum çünkü genelde çoğu doğru çıkıyor. Mesela nerede çokluk, orada bokluk tam olarak bu ev için söylenmiş gibi. Herkesin kalabalığı canımı sıkan türde, kimin iyi ya da kötü olduğunu anlamıyorum. Biri soğuk yapıyor, tenhada sıcak davranıyor ya da tam tersi oluyor.

Ama buraya geldiğime pişman değilim, çünkü annemle tanıştım, Tanay'ın odasını gördüm, Arjen abiyle ne kadar da benzediğimi anladım, babamın nasıl bir insan olduğuna şahit oldum. Şimdi de ikizimin mezarındayım.

Küçücük bir mezar, taşında babamın ve onun ismi yazılı. Şehir mezarlığında, köşede kalmış. Beni buraya Tanay getirse de o girmek istemedi, dışarı park ettiği arabasında kalmak istedi. Bildiğimiz bebek mezarı...

"Seninle tanışmayı çok isterdim," derken yere oturup elime bir avuç toprak aldım. "Ölüler ve ölüm hakkında hiçbir şeyi bilmiyorum, sadece bir ara çok ölmek istemiştim. Her neyse, buraya dertlerimi anlatıp da seni sıkmaya gelmedim. Duyuyor musun, ondan da emin değilim."

Boğazımı temizleyip ensemi kaşıdım. Bazı insanlar ölenler her şeyi görür ve bilir derken, bazılarıysa ölenlerin sadece öldüğünü destekler.

"Annemiz, bizi vermemek için vurulmuş. Tamamen bir çocuk gibi ve sana yemin ederim dünyanın en güzel çocuğu. Yetimhanelerde bir anneye sahip olmak için kanser olacak kadar çok üzülen çocuklar tanıdım, şimdiyse benim annem var. Annem... Bir kelime ne kadar ağır olabilir ki? Babam çok soğuk. Bugün ikinci günüm ve hâlâ onunla tartışma dışında bir muhabbet gerçekleştirmedim. Sanki kaçırılmamızı o istemiş gibi bulunmamızdan şikayetçi. Senelerce üvey babasından dayak yiyen birine göre öz babasının ondan uzak durması iyi bir şey. Tabii ben de çok isterdim, babama gidip bunca zaman canımı ne kadar yaksalar da... Hay sikeyim ya!"

Sinirle ayağa kalkıp saçlarımı karıştırdım.

"Oğlum ben en son ölmek istiyordum lan! İnsanlar arkamdan psikopat diyecek kadar manyakça yaşıyordum, tek konuştuğum kişi Ecem teyzeydi. Restoranlarda sırf para için efendilik maskesi takınırdım. Şimdi saçma sapan bir şey oldu, ailem oldu lan! Benim ailem oldu. Ölmek isteyen, insanlardan nefret eden, yarından bile umudunu kesen, tipsiz piçin ailesi oldu. Sikeyim demeyeyim de ne diyeyim? Herkese abi, abla diyorum ama..." Susup derin bir nefes aldım.

"Çoklu kişilik bozukluğu yaşıyormuş gibi hissediyorum, üç tane ben var amına koyayım! 3 tane! Biri çocuk ve her şeye umutla bakan, diğeri her şeyin ama a'dan z'ye her şeyin boka gideceğini söyleyen, diğeri de ne sikim yapacağını bilmeyen ben! Çocuk olan bir kolumdan, andaval olan diğerinden tutmuş da çekiştiriyorlar gibi hissediyorum. Senin yerine niye ben ölmedim ki?"

Mezarlığın Bir Köşesinde

Sessizce haykırarak içini boşaltan çocuğu izledim, gözlerini mezardan ayırmadan el kol hareketleriyle tüm sinirini boşaltmaya çalışıyor gibi. Buradaki mezarlar için davranışlar yeni değil, nice pişman kişiler gelip cinnet geçiriyordu. Ama bu... Bu bambaşka seviye.

"Ölmek istiyorum, Aden. Ya annemin oyuncuklarında bile yaramaz olan, sürekli ağlayıp huysuzlanan benken hâlâ yaşayan da benim. Neden?" diye sorarak tekrar götünün üstüne oturdu. "Bunlar çok zor oğlum."

Daha güçlü biri olacağını bekliyordum. Senelerdir burnundan kıl aldırmadan İstanbul'da tek başına yaşamayı başaran elemanın çok daha güçlü olmasını hayal ediyordum. Konakta herkese aslan kesilen, İstanbul'da onlarca kişinin arasına tek dalan Barın, şimdi bir mezarda mı ağlıyor?

Barın -Erkek Versiyon-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin