Bölüm 2 "Silgi Tozları"

145 13 1
                                    

Güneş ışığının perdenin altından odamı aydınlatmasıyla, gözlerim yeni güne uyandı. Uykunun gözkapaklarıma yaptığı ağırlık etkisini sürdürürken, kulaklarım telefonumun sesiyle doldu. Rehberimde kayıtlı olmayan numara bana bir o kadar tanıdık gelirken aramayı cevapladığımda karşımdaki sesi tanımıştım. Aynı zamanda numaranın tanıdık gelmesine karşın, rehberimde kayıtlı olmamasınıda. "Umarım benden habersiz Norveç'ten gitmenin mantıklı bir açıklaması vardır!" Günümün ilk dakikalarında duyduğum cümleye göz devirdim. Yaşadığım şehirden gitme, ailemi Oslo'da bırakabilme cesaretinde bulunabilmiştim ama hâlâ hayatımda yeri olsun istemediklerim peşimi bırakmıyordu. "Jason, tamda 'istediğimi yaşamaya' başladığımı düşünüyorum sonra sen arıyorsun, bence sorunun içinde cevabını bulabilirsin." "Alexis, ben hâlâ senin erkek arkadaşınım ve 2 gün boyunca sana ulaşamayıp bu sabah Grace'den gittiğini öğreniyorum. Biraz kafanı toparlaman için seni rahat bırakıyorum ve geldiğimiz duruma bak." "Birlikte olduğumuzu düşünen tek kişi sensin. Sence biz ayrılmış olabilir miyiz Jason?!" "Kimin ne düşündüğü umurumda değil! Üstelik bu benim senin o gittiğin lanet şehre gelmemi değiştirmeyecek. Benim olmanı istediğim her an benimsindir. Senden vazgeçecek değilim. Bekle beni." Ona sıralayacağım hakaretleri söyleyeceğim anda çoktan telefonu kapatmıştı. Hayatım bir defter olsa, 17 yıldır yazdıklarımı bir silgiyle silmiştim, ama silgi tozları hâlâ boş sayfalarımdaki yerini koruyordu. Jason, Philadelphia'ya geldiğinde neler yapabileceğini biliyordum. Şimdi ise hiçbir şey düşünmeden suyun altına yatıp, düşüncelerden arınmak istiyorum. Bedenime ağırlık yapan kıyafetleri çıkardım ve küvetteki ılık suya uzandığımda banyodaki sessizliğe kulak verdim. Düşünmek istemedikçe, düşünceler beynimi adeta kemiriyordu. Jason buraya geldiğinde beni götürmek için elinden geleni yapacaktı. Ama ben ailemi bunun için Norveç'te bırakmadım. Artık, onun bastığı adımlarda ilerleyen Alexis değildim.

...

Vücudumu saran köpüklerden arındım ve üşüyen vücuduma kırmızı bornozumu geçirdim. Saçlarımı da aynı renkteki havluma özenle sardım ve banyomdan çıktım. Ilık duş, beni biraz olsun rahatlattı. Şimdilik Jason'ı düşünmeden yumuşak bornozumun ve güzel bir filmin tadını çıkarabilirdim. Odamdan çıktım ve nemli ayaklarımla merdivenleri yavaş yavaş indim, görünüşe göre büyükannem ve büyükbabam gelmemişlerdi. Bir fincan sıcak kahve hem film izlerken iyi giderdi, hem de üşüyen bedenimi ısıtırdı. Oturma odasından mutfağa gireceğim sırada çarpıştığım 'her kimse', anın gerilimi ve korkusuyla çığlık atmaya başladım. Burnuma dolan parfümünün kokusuyla erkek olduğunu anladığım kişi tiz çığlığımı bastırmak için güçlü elleriyle ağzımı kapattığında, artık bağırırken de bir şeyler yapmam gerektiğinin farkındaydım. Aklıma gelen ilk fikirle karşısında daha fazla çaresiz kalmayarak var gücümle güçlü ellerini dişlediğimde, artık çığlık atma sırası ondaydı. Acıyla inlerken ellerini dudaklarımdan çekip kıvranan kişiyi gördüğümde sanırım o küçük dil denen şeyi yutmuştum. Daha dün tanıştığım bu çocuğun evimde bir katil gibi karşıma çıkması da neydi?! "Söylesene bunu yapmak zorunda mıydın!" "Asıl sen söyle evde hiç beklemediğim bir anda karşıma çıkıp sonrada sesimi bastırmak için ağzımı kapatan adama ne yapmamı bekliyordun?" "Sadece büyükannenin poşetlerini getirdim. Çığlık atmak yerine bir bakabilirsin belkide dün spor salonunda tanıştığın yakışıklı boksördür." Söylediği karşısında göz devirdim. Sanırım acısı hafiflemiş olacak ki suratına yine o çarpık gülümsemesini yerleştirdi. "Sana bir buz torbası getireyim." "Yoksa boksörlük hayatıma 22 yaşında son vereceğim." "Abartma, sadece küçük bir diş izi." Aramızda bu konuşmalar geçerken bende sakinleştiğimi ve eğlendiğimi fark ettim. "Daha çok 'elimin ırzına geçtin' diyebiliriz." Buzdolabından torbayı çıkarırken bu söylediği beni gerçekten güldürmüştü. Mutfaktan çıkarken yüzüme normal bir ifade takındım ve oturma odasına doğru ilerledim. "Bunu biraz tutarsan daha iyi olacaktır." Buz dolu torbayı verirken yüzüme bakmadan, dişlerimi geçirdiğim eline torbayı bastırdı. Üstümü giyinmek için merdivenleri çıkarken söylediğiyle durmam aynı zamanlamadaydı. "Çilek kokulu duş jeli bence de en iyisi." Duymamış gibi yaparak merdivenleri çıkmaya devam ettim. Ne yani canının o kadar acıdığını söylerken kafasında benim 'çilekli duş jelimi' mi düşünmüştü. Odama girdim ve hızlı bir şekilde saçlarımı kurutup tepeden dağınık bir topuz yaptım. Rahat, koyu gri taytımı ve siyah askılı atletimi giydim. En son beyaz pufidik terliklerimi ayağıma geçirirken, Danny'nin gitmiş olmasını diliyordum. Son yarım saat içinde olanlar fazlasıyla yanaklarımı pembeleştirmeye yetmişti. Oturma odasına baktığımda Danny ortalıkta görünmüyordu. Mutfaktan gelen sesleri duyduğumda büyükannemin gelmiş olmasına sevindim. Arkasından ona sımsıkı sarılıp, yanaklarını öpmeye başladım. "Büyükanne biraz dinlen, sonra beraber yaparız." "Tatlım akşam yemeği için misafirimiz olacak, ben hazırlık yaparken pastaneden sana getirdiğim renkli keklerden atıştırabilirsin." Paketteki renkli keklerden pembesini alıp büyük bir ısırık kopardım. "Kim geliyor?" "Büyükbabanın öğrencilerinden biri, ismi Danny ve Philadelphia boks şampiyonuyla maça çıkmak için birçok boksörün arasından seçilmiş. Kutlamak için bugün akşam yemeğinde bizde olacağız. Bugün eve paketlerimi bırakmaya geldi, belki karşılaşmışsındır." Bugün yataktan çıktığıma 4. kez pişman olurken, paketteki renkli keklerden bir tane daha aldım ve odama doğru çıktım. Sonuç olarak bugün itibarıyla Jason gibi bir sorunum daha vardı. Telefonumdan Grace'in numarasını tuşladım, açmasını bekledim. "Tamam. Kızmakta haklısın, gittiğini söylememem gerekirdi ama karşımdakinin de Jason olduğunu unutma." "Grace. Her ne olursa olsun söylememen gerekirdi." "Üzgünüm Alexis gerçekten. Durum nedir?" "Philadelphia'ya geliyor!" "Ciddi olamazsın!" "Jason öğrendiğinde ne olmasını bekliyorduk ki?" "Ne yapmayı düşünüyorsun?" "Beni zorlayacağını biliyorum ama Norveç'e geri dönmeyeceğim." Konuşmamız büyükannemin yemeğe çağırmasıyla bölündü. "Kapatıyorum Grace, sonra görüşürüz."

Sandalyeme oturduğum sırada büyükbabam ve Danny kapıdan girmişlerdi. Aralarında geçen konuşmaya belli etmeden kulak misafiri olurken, bir yandan da bardaklara içecek dolduruyordum. "Umarım ringe çıkacağımız tarihi ileri atacak bir durum değildir." Büyükannem elinde salatasıyla geldiğinde konuşmaya dahil oldu. "Hangi durum Paul?" "Köpeği Danny'nin elini oyun oynarken ısırmış." Büyükbabamın bunu söylemesiyle gözlerimi kısarak Danny'e baktım. Kulağıma eğilerek "Bu izin senin dişlerine ait olduğunu söylememi istemezdin herhâlde." dedi sırıtarak. Haklıda olsam, bu köpek uydurması daha iyiydi.
...

Yemek sona erdiğinde büyükbabam oturduğu koltukta uyuya kalmış, büyükannem de yağmurlu bir havada her zaman yaptığı gibi sıcak çayını yudumlarken kitabını okumaya başlamıştı. Danny kalkmak için izin istediğinde büyükannem saatten dolayı daha fazla ısrar edememişti. Kapıya kadar eşlik ettiğimde bir yanım özür dilemem gerektiğini söylüyordu. "Gerçekten şampiyonla çıkacağın maçı etkiler mi?" Kafasını yere eğip gülmeye başladı. "Hayır etkilemez ve o kum torbasından şampiyon diye bahsetme. Bir ünvanı varsa elinde, bu benimle daha ringe çıkmadığı içindir. Hem bende bir iz bıraktın, bu ne kadar acı verici olsa da, hoşuma gitti.'' Kanın beynime hücum ettiği anlarda şaşkınlığımı daha fazla belli etmemek için nihayet konuşmayı hatırlayabilmiştim. "İyi geceler." Yanaklarımın kızardığını fark ettiğinde, çarpık gülümsemesinden biri daha yüzünde belirdi ve arkasını dönüp yavaş adımlarla görüş alanımdan çıktı.

Asla Dövüşü DurdurmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin