Kalbimin Esiri
13. Bölüm/ sessiz adımlarla
Akşama kadar odasında beklemişti Mehra. Hiç kimseyle, bu konaktaki hiç kimseyle karşılaşmamak için yemek dahi yememiş bu ferah odada kalmıştı. Ferahtı ferah olmasına ama dört duvar arasındaydı. Bunalıyor, bu yaşadıklarına akıl erdiremiyordu. Kim derdi bir sevda uğruna bu dört duvar arasına haps olucak diye. Hem de bu onun sevdası yüzünden değil abisinin sevdası yüzünden. Şaka gibiydi ama gerçekti. Hâlâ kabullenmiş değildi. Müthiş bir sıkıntı sarmıştı içini. Muhtemelen birazdan akşam namazını kılmak için kocası gelicekti. En azından onu laflarıyla çıldırtmayı seviyordu. Kocasının sinirlenmiş ama belli etmeyen tavrını çok seviyordu. Sırf o tavrı görmek için ayaklandı. Valizindeki kıyafetlerden birkaçını alıp yatağın üzerine bıraktı. Topuklu ayakkabılarını ise kapının önüne bıraktı. Odayı da biraz dağıttıktan sonra ayak ayak üstüne atıp bazanın üzerine oturdu.
Bir vakit sonra kapı gıcırtısıyla başladı konuşmaya.
"Patladım burda. Ah ağa bozuntusu bıktım artık. Oh ne güzel sen git gez toz ben burda patlayayım." Bir ara duraksadı ve kocası mı geldi diye yokladı. Evet gelen Mirkan Hazani idi.
Adam yine odaya adımını atar atmaz karısının bu söylemleriyle karşılaşmıştı. Ayak ucunda gördüğü topuklu ayakkabılara öfkeyle bakıyor ama bu öfkesini karısından çıkarmamaya çalışıyordu. Etraf ise hüsran doluydu. Yerde tarağın ne işi vardı? Sakinliğini koruyarak direkt banyoya girdi. Banyo kapısını kapattığında hâlâ karısı durmaksızın şikayet ediyordu. Abdets! Abdest insana ferahlık verirdi. Abdest aldıktan sonra huzur bulmak için namaz kılıcaktı. Ne zaman huzur bulmak istese namaza koşardı.
Seccadeyi serenedek konuşmuştu Mehra. Seccadeyi serdiği an sustu. Namaz kılmak için ayakta duran kocasına baktı. Hani namaz kılanlar huzur bulurya namazı seyretmekte insana huzur verirdi. Mehra'ya oldukça huzur veriyordu. Kocası sağına selam verdiği esnada bakışlarını tekrar tavana çevirdi.
"Sadece sen mi namaz kılıyorsun?"
Mirkan ellerini açıp ettiği duaya 'amin' dedikten sonra seccadeyi katladığı esnada gülümsedi.
"Milyarlarca insan."
"Ha-ha-ha çok komik." Sahte bir kahkaha ile ayaklandı Mehra. Kocasına yaklaştı. Bakışları sert olup duruşu dikti. "Sen beni amma saf belledin. Bu konaktaki kişilerden bahsediyorum."
Mirkan sakinlikle bakıyordu fevri bir şekilde ona bakan karısına. Bu bakışı fark ettiği esnada yumuşatmıştı bakışlarını Mehra.
"Malesef ki sadece kardeşlerim ve ben. Aslında dedem, babam, annem, amcalarım ve yengelerim de kılar ama beş vakit değil. Mühim olan beş vakitin hepsini kılabilmek."
"Peki neden namaz kılıyorsun?" Sadece bu konuda sakinlikle diolağa girebiliyorlardı.
"Çünkü Allah'ın emri. Ve dahası namaz gerçek manası ile kulun Allah ile münacatı onunla konuşmasıdır. Düşünsene Allah'ın huzuruna çıkıyorsun."
"Hmm!" diyerek bazanın üzerine oturuken saatinin yokladı Mehra. O esnada Mirkan'ın sesi duyuldu.
"Hadi giyoruz."
Mehra heyecanla ayaklanıp adama yaklaştı.
"Nereye?"
Genç adam çok düşünmüştü ve karısına hak vermişti. Onu saatler değil dakikalar dahi olsa ailesiyle görüştürecekti. Tabii bunu ailesi özellikle de dedesi duymamalıydı. Eğer duyarsa işte o zaman ceza yerdi.
"Annenle görüştüreceğim seni ama kimseye görünmeden çıkmalıyız. Eğer dedem duyarsa engel olur."
"Ha sözüme geldin ağa bozuntusu."
Mirkan çıkarken Mehra ardından sırıtarak çıkmıştı. Adı gibi emindi ki gidişi vardı ama dönüşü olmayacaktı.
Saatin henüz geç olmamasına rağmen herkes uykuya dalmıştı bile. Yoğunluktan erkenden uyurdu insan. Hele sabah güneşin doğuşuyla kalkan insanlar derhal güneşin batmasını beklerlerdi.
Konağın büyük kapısındaki engelleri aşmıştı Mirkan. Nihayetinde araca bindiklerinde Mehra ellerini göğüsünde birleştirip, kupayı kaldıran şampiyonlar gibi gülümsemişti.
"Hızlı sür şu arabayı." Heyecanlanıyor, sabırsızlanıyordu. Evet valizini konakta bırakmıştı ama şu an onu umursayacak durumda değildi. Bir an önce annesinin yardımıyla kaçmayı düşünüyordu. Yol boyu her ikisi de susmuştu. Zaten uzun yol olmadığında nihayetinde Deprajji konağına varmışlardı. Mehra heyecanla aracın kulpunu açarken kocasının sesini işitmesiyle duraksadı.
"Lalin..."
Mirkan için zordu bu sözleri söylemek ama oldukça çok merak ediyordu kardeşinin durumunu. Acaba çok zulüm çekiyor muydu?
"Lalin nasıl diye bakar mısın?"
Mehra sırıttı. Şu an Lalin umrunda bile değildi. Tabii ki de hayatını mahveden kızın hâl ve hatırını sormayacaktı.
"Tabii tabii bakarım." Dedi sahte bir tavırla. Bu sefer konağın kapısına kadar yaklaşmışken bir kez daha kocasının seslenmesiyle duraksadı.
"Sadece ve sadece on dakikan var. On dakika sonrasında kimseye görünmeden geri dön."
"Tabii tabii" Bu sefer daha bir alayla söylemişti. Hızla kapıdan girerken etrafın karanlığıyla düşmemeye çalıştı. Bir tek avludaki ışık yanıyordu. O ışıkta neredeyse sönük gibiydi. Sessiz ve seri adımlarla kapıdan içeri girdi. Neyse ki kapıları kitlememişlerdi. Yürürken aniden gördüğü silüetle nerdeyse ödü koptu. Elini kalbine dayayıp nabzını yokladı. Evet duracakmışcasına atıyordu. Gelenin hâlâ kim olduğunu anlayamamıştı. Ve bir süre sonra muzip bir gülümsemeyle, "anne!"dedi.
"Mehra!" Annesi şaşkınlığını bir kenara bıraktıktan sonra kızına sarılmak için bir adım öne attığında kızının beş parmağını dur dercesine havaya kaldırmasıyla karşılaştı.
"Kızım!" Sarılmak, öpmek, koklamak istiyordu kızını ama kızı bakışlarıyla dahi ona engel oluyordu.
"Sarılmaya, koklamaya gelmedim buraya. Buraya benim kaçmama yardım etmen için geldim. Benim İzmir'e dönmem için yardım etmeye mecbursun anne."
🌷🌷🌷
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİMİN ESİRİ ~BERDEL~
RomansaYanıp kül edilmeye mahkum edilen bir kadının azmi... Yanmasın kül olmasın diye çabalayan bir adamın azmi... Bir Berdel meselesi..... NOT: HER CUMARTESİ, PAZARTESİ, ÇARŞAMBA İNŞALLAH YENİ BÖLÜMLERLE.