OKUL...

8 2 0
                                    

"Günaydın" Ateş'in sesi ile uyandığımda hafifçe gözlerimi araladım. Uyku sersemiydim ve hâlâ da uykum vardı. "Günaydın" fısıldar gibi çıkan sesimle sadece günaydın demiştim. "Saat 12 oldu, sen hâlâ uyuyacak mısın?" Diye sordu Ateş.

Ben saati 9 sanıyordum. Kalksam iyi olacak.

"Yok uyumayacağım. Kalkayım ben" dedim ve hafifçe doğruldum. Dünün yorgunluğu hâlâ üzerimdeydi. Aslında pek de bir şey yapmamıştık ama ben nedense kendimi çok yorgun hissetmiştim. Ateş rahat etmem için ayağa kalktı. "Hadi gel de beraber çıkalım" dedi. Elini uzattı ve bende tuttum.

Hiç bırakmak istemeyeceğim bir şeyi tuttum.

Ayağa kalktım ve çadırın önüne ilerledim. Çadırın fermuarını açtım ve dışarı çıktık. Çıkmaz olaydık çünkü sadece 3 çadır duruyordu. Ağabeyim-Gökçe ikilisinin, ben-Ateş ikilimizin, ve Yaprak-Umut ikilisinin çadırları vardı.

Bir dakika! Yeni fark ediyorum! Okulumuz bizi burada bırakıp gitti mi?

"İnanamıyorum!" Keyifsizce ve şaşkınca baktım etrafa. "Bunlar düpedüz bizi bırakıp gitmişler" dedi Ateş cümlemin arkasından.

Biz burada mahsur mu kaldık?

Hızlıca ağabeyimin çadırına bir kaç adım attım. Uyuduklarını tahmin ediyordum. Yavaşça çadırın fermuarını açtım. İçeriye girdiğimde ikisinin de uyanık olduğunu gördüm. Fakat ağabeyim hiç de uyanık değildi. Oturduğu yerde uyukluyordu. Yanına gidip hafifçe yanağına vurdum. "Uykun varsa yatağa yat ağabey! Böyle kahve makinesinin önünde  uyuma çarpılacaksın çünkü  elindeki su bardağını fişe tutuyorsun" dedim. Ağabeyim hafifçe gözlerini araladı. "Uyumuyorum" dedi.

He ağabey bende milli eğitim müdürlüğünden Kemal Sunal.

"Uyuyorsun" dedim. "Ay bırak Alaca uğraşma şununla" dedi Gökçe arkamdan.

Belliki yine kavga etmişler.

"Bu seferki kavga sebebiniz ne acaba?" Diye sordum. "Ağabeyinin gece yanıma sıvışması. Ay bir kalktım. Belimde bir el! Bundan rahatsız olduğumu biliyor ve inadına yapıyor" dedi.

Anladım. Tıpkı Ateş gibi.

"Anladım" dedim.

Konumuz bu değil.

"Siz neden hâlâ çadırdasınız? Bizim şu düzanbaz okulumuz bizi burada bırakıp gitmiş" dedim.

Ben olaya göre fazla sakinim.

"Ne! Şakamı bu? Ve sen nasıl bu kadar sakinsin?" Dedi Gökçe. "Bilmiyorum. İçimde kötu bir his var" dedim.

Dışarı çıktığımızda hepsi çok korkmuş gibi etrafa bakınıyordu.

            ***

"Çok soğuk" Yaprak titreyerek konuştu. Önümüzdeki kocaman yanan alevler onu ısıtmıyordu galiba.

Ben cayır cayır yanıyorum.

"Üşüdün mü canımın içi?" Ateş gözlerimin içine bakıyordu resmen. "Biraz" dedim. Ateş beni kollarının arasına alıp kollarını sardı. Isınmıştım. Aslında pek de üsümüyordum ama bu bana çok iyi gelmişti. Mal gibi oturmuş, ne yapabileceğimizi konuşuyorduk. Daha doğrusu  konuşmuyor, düşünüyorduk.

Allah'ım bu kadar da akıllıyız işte.

"Ne yapacağız?" Diye sordu Yaprak ellerini ateşin  önune getirerek ısınmaya çalıştığı sırada. "Aklıma bir şey geldi, telefonlarımızdan ailelerimizi arayıp bizi gelip almalarını isteyelim" dedim. "Telefonlarımiz çekmiyor, ayrıca öğretmenler coktan ailelerimizi arayıp haber vermişlerdir, en azindan bir kac bir şey söylemişlerdir" dedi ağabeyim.

ORMANDA KAYIPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin