-3- Spouse Candidates

3K 280 65
                                    

You used to call me on my cell phone
Late night when you need my love
Call me on my cell phone
Late night when you need my love
And I know when that hotline bling
That can only mean one thing
I know when that hotline bling
That can only mean one thing
Ever since I left the city, you
Got a reputation for yourself now
Everybody knows and I feel left out
Girl, you got me down, you got me stressed out
'Cause ever since I left the city, you
Started wearing less and goin' out more
Glasses of champagne out on the dance floor
Hangin' with some girls I've never seen before

Billie Eilish- Hotline Bling

Oy ve yorum yapmayı unutmayın lütfen, keyifli okumalar dilerim..

Kılıcını savurduğunda sert bir sesle konuştu;

"Ne yani elinden gelen bu mu!" Yüzünden boncuk boncuk terler boşalan asker kılıcını yere dayayıp kolunu üzerine yaslamış şekilde iki büklüm ayakta durmaya çalışıyordu.

"Ben sizi böyle mi eğittim! Bu mu bütün gücünüz!" Diye kükrediğinde elinin tersiyle alnındaki teri silip kılıcını kavradı ve ileri doğru atıldı.

Sert bir şekilde ileri doğru savurduğunda Jeongguk'un yana doğru kaymasıyla yaptığı sert hamle boşa gitmiş yüz üstü yere düşmüştü.

Yere düşen asker bedenini döndürüp sırtını toprağa yasladı. Jeongguk kılıcını kınına geri sokup yerde yatan askerine doğru ilerledi.

Ayakta, tepesinde dikilerek askerine üstten baktığında askerin kalkacak halinin bile kalmadığını fark etti.

Elini uzatıp onu yerden kaldırdı.

"Aferin, gelişmişsin bir diğer antrenmanımıza göre daha iyi durumdasın ama hala yetersizsin, farkındasın değil mi?" Sert sözleri ve buz gibi ses tonuyla konuştuğunda karşısında ki genç asker titremişti.

"Biliyorum majesteleri, elimden geldiğince çok çalışıyorum.." Jeongguk genç çocuğun omzunu sıkıp sırtını sıvazladı. Dinlenmesi için süre verdiğinde asker önünde eğilip koşar adımlarla uzaklaşmıştı.

Kendisi de yorulduğu için biraz kestirmek adına bahçede ki büyük gövdeli elma ağacının altına gitti. Sırtını ağaca yaslayıp kollarını göğsünde kavuşturdu.

Bahar ayının hafif esintisiyle gözlerini yumdu. Burnuna çiçek kokuları doluyordu. Ve hiç hoşuna gitmiyordu bu koku.

Tatlı kokulardan haz etmezdi. Özellikle de çiçek gibi kokulardan. Pek çok kez hizmetçilerinin kullandığı parfümleri değiştirmelerini bile istemişti.

Bu koku onu nedensizce çok rahatsız ediyordu.

Belki de burnu sadece düşmanlarının kanıyla ıslanmış toprak kokusuna alışkın olduğu içindir.

Elma ağacının altında uyurken bir anda başına düşen elmayla gözlerini açtı. Kucağına doğru yuvarlanan elmaya baktı.

Kıpkırmızı ve avcunun içi kadar büyüktü. Elmayı eline alıp burnuna yaklaştırıp kokladı. Başını kaldırıp sallanan dala baktı.

The Beauty And The Beast  ○Taekook○Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin