Şirketinden içeri giren Armağan hızlı adımlarla odasına ilerledi ve odasının hemen yanındaki masada oturan Nur Hanım'la selamlaştı.
''Günaydın Nur Hanım.''
Patronunun sesiyle ayaklanan kadın Armağan'a içtenlikle gülümseyip
''Günaydın Armağan Hanım, odanızda bir misafiriniz var. Ablanız Aylin Hanım geldi.'' Dediği anda duraksadı.
Bodrumdan döneli neredeyse on gün oluyordu ve bu süre içerisinde ablasıyla sık sık görüşmüş, aniden ortadan kayboluşunaysa Ertuğrul'un yalanını sürdürerek devam etmişti.
Aradan geçen on günlük süre de Ertuğrul'la hiç konuşmamış, o geceki kısacık konuşmanın ardından ortadan kaybolan adamdan hâlâ ses çıkmamıştı.
Armağan ise bu durumu normal karşılamaya çalışıyor, sakince onun kendisini arayacağı ya da geri döneceği anı bekliyordu.
''Yalnız mı?''
''Evet, yalnız geldi.''
Genç kız başını hafifçe sallayarak odasına girip, koltuklardan birinde öylece oturan ablasına baktı.
''Ablacığım, günaydın. Bir sorun mu var?'' elindeki eşyaları ortada duran sehpanın üstüne bırakıp, Aylin'in yanına oturduğunda gözlerindeki hüznü hemen fark etmişti.
''Abla... Neyin var?''
Aylin derin bir nefes alıp hafifçe omuzlarını silkti.
''Hani sana Cenk'ten uzun süredir haber alamadığımı söylemiştim ya...''
Armağan'ın tüm vücudu duyduğu isimle gerilse de bunu belli etmemeye çalışıyordu.
''Evet...''
''Bugün eve postacı geldi ve bana bunu teslim etti.''
Çantasından çıkardığı kâğıdı titreyen elleriyle kardeşine uzattı ve okuması için sabırla beklemeye başladı. Armağan sakin olmaya çalışarak kâğıdı açtığında yazılara göz gezdirip okuduğu şeyle şaşkına döndü.
''Boşanmak için dava mı açmış?'' diye sorarken içinde garip bir mutluluk belirivermişti. Her şeyin bittiğini, ablasının o adamdan artık kurtulacağını düşünerek huzur dolan kalbinin hızla kan pompalayışını işitiyordu.
''Ne diyeceğimi bilemiyorum ama yaşlarla dolan gözlerinden akacak bir damla gözyaşına bile değmez. Eminim ki bunu sen de biliyorsun.''
Kısa süre oluşan sessizliğin ardından
''O zaman sorun ne abla?'' diye sordu.
''Ortada sorun yok... Ortada bir bebek var!''
Armağan, uzun süre ablasına boş boş bakıp dediklerini anlamaya çalıştı. 'Ortada sorun yok... Ortada bir bebek var!' demişti. Bir bebek...
''Ne bebeği, hangi bebek?''
Aylin gülümsemeye çalışarak Armağan'a bakıp
''Hamileyim!'' dediğinde resmen dünya dönmeyi bırakmıştı.
Gözlerini istemsizce ablasının karnına dikip düşünmeye başladı. Karnında kendinden ve Cenk'ten bir parça taşıyordu. Hiçbir şeyden habersiz, karnında kardeşinin hayatını mahveden adamın bir parçasını taşıyordu.
Midesinin kaynamaya başladığını hissederek ayaklandı ve camın önüne ilerledi. Yaz aylarının kavurucu sıcağından sonra sonbaharı hasretle kucaklayan İstanbul'a baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFSANE - Yalın Serisi I
General FictionHayatı, işleri ve kendisi böylesine karmaşık bir adamdan kaçması gerekirken, Armağan tam tersini yapıp adama koşuyordu. Ateşe koşuyordu. Onu yakıp kül edecek ateşe. Ama ateşe de razıydı, yanıp kül olmaya da. Gönüllüydü bu sefer, bütün yaşayacakların...