Aldığı notla bütün sinirleri gerilmiş, morali tamamen bozulmuştu. Saat gece yarısını geçene kadar çalışma odasından çıkmayıp ne yapacağını, nasıl bir yol izleyeceğini düşünürken, gönderilen üç fotoğrafa da uzun uzun baktı.
Fotoğraflara bakarken geçmişini hatırlıyor, geçmişteki acıların aynısını ne yaşamak, ne de başka anne babaya yaşatmak istiyordu.
Armağan'ı yanında tutmanın, savaşta tutmak anlamına geldiğinin ve tüm okların ona dönmesine sebep olduğunun farkındaydı.
Onu bu evden, daha doğrusu yanından göndermeye karar verip odadan çıktı. Merdivenlerden sessizce inip salona girdiğinde gördüğü manzarayla duraksamıştı.
Üçlü koltuğun ortasında kıvrılıp uyuyakalmış olan kıza bakarken gülümsedi ama gülümsemesine inat eder gibi gözleri puslandı.
Parmak uçlarına basa basa koltuğa ilerleyip, yere çöktüğü esnada üstündeki tozpembe geceliğin göğüs kısmına işlenen pamuk şeker desenini fark etti.
Dudaklarını kemirerek sessizce gülmeye başladığında ise gözyaşları yanaklarına düştü ve çenesine ilerledi. Kızıla boyanmış lüle lüle saçlarına dokunup iç çekerken ses çıkarmamak için alt dudağını ısırmıştı.
''Çok masumsun, tertemizsin güzelim. Benim yüzümden, o köpeğin hırsları yüzünden, masum birinin canı yansın istemiyorum. Ayrılık vakti geldi.'' Diye fısıldadığı sırada mutfaktan çıkan Ayşe, Ertuğrul'a çatık kaşlarının altından ağlaya ağlaya bakıyordu.
''Ayrılık vakti mi?''
Ertuğrul, Ayşe'nin sesiyle irkilip yaşlı gözlerine bakarken yüreğinde kocaman bir azap vardı.
''Tehdit ediyor, 'Çiçek gibi olur.' diyor.''
Ayşe birkaç adımda onun yanına gidip kolundan tuttuğu gibi kaldırdı. Gözyaşlarının ıslattığı sakallı yanaklarını silip, çatık kaşlarının altından bakmaya başladı.
''Sen, bu kızcağızı kendinden uzaklaştırırsan asıl o zaman koruyamazsın. Armağan, bu kapıdan çıkarsa akbaba gibi başına üşüşürler. Onu yanında tutacak, dibinden ayırmayacaksın. Armağan, Çiçek gibi olmayacak çünkü ona her şeyi anlatacaksın. Sen anlatmazsan ben anlatırım. Kendini koruması, dikkatli olması için bu şart! Çiçek, aldığı tehditleri söyleseydi onu da korurdun ama o söylemedi.''
Ertuğrul o günleri hatırlayıp, Ayşe'nin sözlerine hak vererek başını salladıktan sonra hiçbir şeyden habersiz mışıl mışıl uyuyan kıza bakmıştı.
''Düşündüğümüz gibi olmazsa, Armağan'ın başına bir şey gelirse ne yaparım? Bunu onun ailesine nasıl açıklarım? Kendi vicdanımın azabıyla nasıl yaşarım?''
''Bu kız, sana güvenmese evinde kalır, elini tutarak uyur muydu?''
''Hayır, yanıma gelmez, elimi tutup uyumazdı.'' Derken başını sağa sola sallıyordu.
''Sana güvenip, sığınan birine 'git' demenin yakışı kalır yanı var mı? Kendini, bizi ve aileni nasıl koruyorsan onu da koruyacaksın. O şerefsize pabuç bırakırsan sana hakkımı helal etmem. O mendebur suratlı soysuz Armağan'a dokunamayacak. İçini ferah tut ve Armağan'ı odasına götürüp yatağına yatır. Güzel kızım...'' deyip ona tebessümle bakarken usulca saçlarını da okşamıştı.
''Büzüşmüş, ufacık olmuş. Sırtı ağrıyacak.''
Ertuğrul da tıpkı Ayşe gibi buruk bir tebessümle ona bakarken
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFSANE - Yalın Serisi I
Narrativa generaleHayatı, işleri ve kendisi böylesine karmaşık bir adamdan kaçması gerekirken, Armağan tam tersini yapıp adama koşuyordu. Ateşe koşuyordu. Onu yakıp kül edecek ateşe. Ama ateşe de razıydı, yanıp kül olmaya da. Gönüllüydü bu sefer, bütün yaşayacakların...