Defilenin ertesi günü yapılan basın toplantısı, kabul edilen tebrikler, gelen mesajlara geri dönüşler derken tüm işleri yoluna koyup kısa bir tatil için yola çıktılar.
Yaşanan iç sıkıcı olayları, işlerini ve akıllarındaki her şeyi geride bırakıp, daha önce hiç ziyaret etmedikleri bir yere, Hırvatistan'ın gözde turizm merkezi olan Old Town'a gelip kendileri için hazırlanan eve yerleştiler.
Yorgunluktan sabaha kadar deliksiz bir uyku çeken Ertuğrul, gözlerini araladığında sağ kolunda mışıl mışıl uyuyan kıza bakıp tebessüm etti.
Bukleli sarı saçları yüzüne dağılmış, alt dudağı aşağı doğru büzülmüştü. Saçlarını usulca kenara çekip alnına küçük bir öpücük kondurduktan sonra göğe yükselen güneşin ışıltısıyla sevdiği kadını izledi.
Armağan arada bir kendi kendine homurdanıyor, saçlarını el yordamıyla sağa sola çekiyor hatta bazen sağ bacağını Ertuğrul'un bacağının üstüne atıp ona daha çok sokulmaya çalışıyor ve bu durum Ertuğrul'un seyir zevkini de keyfini de daha çok arttırıyordu. Saatler sonra gözlerini ağır ağır açan Armağan gülümsemeye çalışarak
"Günaydın!" Demiş, bu sırada bir güzel gerilmişti. Bedenini esnettikten sonra tamamen Ertuğrul'a dönüp
"Sen ne zaman uyandın?" Diye sormuştu.
"Seni uyurken izleyebileceğim kadar uzun süre önce."
hafifçe eğildi, kızın gamzeli yanağına öpücük kondurup kokusunu derin derin içine çekti.
Armağan, keyifle bir kez daha gerinip kollarını onun boynuna doladıktan sonra kedi gibi mırıldanarak kucağına uzanmış ve başını kalbinin üstüne koymuştu.
Yataktan çıkmayı başardıklarında saat neredeyse öğlen oluyordu. Güzelce kahvaltı edip evden çıkıp sokaklarda yürümeye başladıktan saatler sonra eve gelip mutfakta sakin sakin akşam yemeğini hazırlarken Armağan
"Evlenmeyi düşünüyoruz ama hiçbir hazırlık yapmıyoruz." Demiş ve düşünceli bir ifadeyle bakmaya başlamıştı.
Dikkatle salatanın malzemelerini doğrayan Ertuğrul, yüzünde çarpık gülümsemesiyle ona döndü ve
"Anlat bakalım." dedi. Armağan birkaç saniye neyi anlatması gerektiğini anlayamayarak boş boş bakınıp
"Neyi anlatayım?" Diye sorduğu an Ertuğrul kahkaha atmıştı.
"Hazırlıkları anlat güzelim. Düğün yeri, gelinlik, damatlık, ev... Sanırım hazırlanacak şeyler bunlar."
Bir an durup düşündükten sonra
"Başka?" Diye sorduğunda onun yüzünün aldığı düşünceli hali görüp duraksadı.
"Ne oldu? Sanki canın sıkıldı."
Ellerini musluktan akan tertemiz, serin suya tutan Armağan, derin bir nefes alırken ıslak ellerini ensesine sürmüş ve içindeki tüm nefesi sıkıntıyla vermişti.
Onun gerçekten sıkıntıya düştüğünü anlayan Ertuğrul'da elindekileri bıraktı, kollarını Armağan'ın beline sıkıca sardı.
"Neyin var güzelim? Neden sıkıldın, aklından neler geçiyor? Hadi anlat bana." Duyduğu naif ses tonu, düzgünce seçilmiş kelimelerle içi biraz olsun rahatlayan kız
''Daha nikâh tarihi alınacak, düğün yeri belirlenecek, davetiyeler seçilecek...!" Diye tek nefeste saydığı birkaç maddeyle aklı başına gelen Ertuğrul'un da yüzü ekşimek üzereydi ama kendine hâkim olmaya çalışıyordu. Bu sırada duyduğu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFSANE - Yalın Serisi I
Genel KurguHayatı, işleri ve kendisi böylesine karmaşık bir adamdan kaçması gerekirken, Armağan tam tersini yapıp adama koşuyordu. Ateşe koşuyordu. Onu yakıp kül edecek ateşe. Ama ateşe de razıydı, yanıp kül olmaya da. Gönüllüydü bu sefer, bütün yaşayacakların...