Ertesi sabah ilk uçakla Paris'e gitmek için hazırlanıp havaalanının yolunu tutan Armağan, uyumaktan suratı şişen kocasının yanağını sıktı.
''Suratın uyumaktan şişti. Onu anladım ama neden kendi kendine homurdanıp duruyorsun bak bunu anlayamadım.'' Dese de aslında neden surat astığını biliyor ve içten içe gülüyordu.
''Senden ayrı kalmaktan hoşlanmadığımı biliyorsun. Rol yapma, yemiyorum karıcım.'' Sözlerine gülüp, ona yaklaştı ve yanağını sulu sulu öptü.
''Hmm, bir haftacık ayrı kalacağız. Sonra hemen geri döneceğim.''
''Bir haftacık deyince, o bir hafta kısalmıyor.''
''Yapma Ertuğrul, üzülüyorum''
''Tamam, sustum. Bak, gülüyorum. Ohh, sen git ben de 'bekârlık sultanlık' diye göbekler atayım. Git, git.'' Demesine gülerken havaalanına varmış ve araçlarından inmişlerdi. Küçük valizi bagajdan alıp, karısının elini sıkıca tuttuktan sonra içeri girdiğinde suratı daha da asıldı. Armağan, uçuş öncesi işlemlerini yaptırıp son kez saatini kontrol ederken, Ertuğrul sessizce çevresini izliyordu.
''Eskiden, bir şekilde magazincilerden kaçmayı başarıyorduk. Şimdiyse herkes magazinci olmuş. Şu hâle bak, fotoğrafımızı çekmeyen insan kalmadı. Ey Allah'ım, bu insanların özel hayat denen şeye saygıları da yok.''
''Haklısın, herkesin gözlerini bize dikip bakıp durması benim de hoşuma gitmiyor.'' Derken yanlarında beliren Yekta, ikisine de gülümseyip
''Günaydın.'' Demişti.
''Günaydın Yektacım, bunca koruma arasında evli ve çocuklu olan tek koruma olarak, benimle Paris'e gelmene sevgili karın Esracım ne diyor?'' Armağan'ın sorusuna kıs kıs gülen Yekta
'''Git de, kafamı dinleyeyim.' Diyor.'' Demişti ancak onun inanmayan yüz ifadesini görüp pes etmişti.
''Armağan Hanım, sizi başka korumaya emanet edemem çünkü iş konusunda kendimden başkasına güvenmem.'' Ertuğrul, Yekta'nın sözlerine bıyık altından gülerken, uçuş için çağrı yapılmaya başlanmış ve hepsi ayaklanmıştı. Dış Hatlar Giden Yolcu, yazılı terminal alanına geldiklerinde veda vakti de gelmişti. Yekta, Ertuğrul'la vedalaşıp, karısıyla çocuklarını ona emanet ettikten sonra az ileride kendisini bekleyen iki adama doğru yürüdü.
''Yekta dışında iki koruma daha mı var?'' Armağan'ın şaşkınlığının aksine Ertuğrul oldukça umursamaz bir ifadeyle bakıyor ve omuzlarını silkiyordu.
''Tedbir amaçlı.''
''Ertuğrul, sana inanamıyorum demeyi çok isterdim ama...'' deyip bir an sustuktan sonra gözlerini devirip sözlerine devam etti.
''Korumacı, paranoyak kocam.''
''Mal buydu, sen de bunu biliyordun. Bile bile tapusunu aldın güzelim.'' Armağan, kendini tutamayıp kahkahayı basarken, ona sıkıca sarılıp boynunu öpmüş, kokusunu içine çekmişti.
''Özle beni.''
''Özlemeyi, ayrılmayı sevmem. Ben, kavuşmaların ve mutlulukların adamıyım. Hayatıma girdiğin günden beri.'' Deyip dudaklarını birleştirmek için belini kavradı. Onu kendine doğru çekerken, kendisi de eğilebildiğince eğildi.
''İki saattir fotoğrafımızı çekenler, asıl bunu çeksinler.'' Dudaklarını bu sözlerin ardından birleştirmişti. Armağan birkaç saniye şaşkınca tepkisiz kalsa da Ertuğrul'un tüy gibi öpücüklerini karşılıksız bırakmamış ancak fazla da uzun tutmamıştı.
![](https://img.wattpad.com/cover/64730913-288-k213913.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFSANE - Yalın Serisi I
Fiksi UmumHayatı, işleri ve kendisi böylesine karmaşık bir adamdan kaçması gerekirken, Armağan tam tersini yapıp adama koşuyordu. Ateşe koşuyordu. Onu yakıp kül edecek ateşe. Ama ateşe de razıydı, yanıp kül olmaya da. Gönüllüydü bu sefer, bütün yaşayacakların...