Günlerden perşembe. Her perşembe gibi. Gerçekten öyle mi? Aslında içinde potansiyel olarak varlığını koruyan bazı karanlık olayları barındıran ve bu olaylardan ortaya çıkmadığı sürece muhataplarının haberinin olmadığı bir gün dersek daha doğru olur. Hayatımızda gerçekleşecek olan karanlık olayları önceden bilseydik her şey daha farklı olur muydu? Ya karanlık değiştirilemez bir kaderin yazgısıysa, ya gerçekleşmesi bir çeşit zorunluluksa? Ya illa ki bir şekilde karanlık vuku bulursa veya bulacaksa? Belki de bu durumu değiştirmek mümkün değildir. Belki de insanlar bunların vuku bulmasından çok kabullenilmesi durumuna odaklanmalı ve ona göre davranmalıdır. Kim bilir? Tıpkı şairin dediği gibi:
"herkesin kaderi başına gelir ama hayır ama şer
İşte Allah bunları apaçık anlayalım diye biz kullarına lütfeder"
Kimin anlayıp kimin anlamadığı tam olarak bilinmese de bir yönüyle zavallı olan insanoğlunun çoğu zaman anlamadığı daha doğrusu anlayamadığı su götürmez bir gerçektir. Ama yine de insan azimli bir varlıktır. Deli gibi çırpınır. Bilmek ister. Çünkü bilmek insanoğlu için derin bir arzu ve yüce bir amaçtır. Çünkü bilenle bilmeyen bir değildir ve bu bir çeşit eşitsizlikte değildir. Adil bir gerçektir ve de oldukça da eşittir.
Son ders zilinin çalmasıyla beraber öğrenciler günlük rutinlerinin otomatik alışkanlıklarına sorgusuz sualsiz uyum sağlıyor eve doğru yol alıyorlardı. Asuman ikinci kattan inip koridora yöneldi. Kalabalığın içinde rahatsızlığı her halinden belli bir yüz ifadesiyle yürüyen Ahmedi fark etmesi çok uzun sürmemişti. Bazı insanlar böyleydi işte. Ayna gibiydi. Gizleyemezlerdi iç dünyalarını. Yansıtırlardı olduğu gibi. Fakat bunun onlar için hayır mı yoksa şer mi olduğuna bir türlü karar veremezlerdi. Üstelik bunu kontrol etmek onlar için oldukça zordu. İşte Ahmet o insanlardan biriydi. Halk arasında içi dışı bir olanlardan. Tedirgin bir halde etrafını kontrol ediyor bir yere yetişir gibi telaşlı adımlarla yürüyordu. Asuman sessizce yanına yaklaştı. Ona bu halinin nedenini sorsa da söylemeyeceğini düşünerek kolundan tuttu.
"Ahmed!"
Aklındaki sorulara kısa yoldan yanıt bulmak için hızlıca anılarını yokladı. İstediği verilere sıkıntısız bir şekilde ulaşmıştı. Ahmed bilinç dışında bile savunmasızdı. Bu normal şartlarda üzüleceği bir durum olsa da şu an için işini kolaylaştırıyordu. Ahmet Omzuna dokunan elin etkisiyle korku içinde kendisini geriye doğru çekti. Sağ tarafına dönüp kolunu tutan kişiye baktı. Asuman olduğunu görünce rahatlamıştı.
"İyi misin?" telaşla:
"iyiyim. Ama acelem var eve gitmem lazım sonra konuşuruz olur mu?" deyip cevap vermesini beklemeden Oradan uzaklaştı. Düşünceli gözlerle arkasından bakarken kısık bir sesle:
"tamam." Dedi. Birinin özge diye bağırmasıyla gözlerini Ahmet' ten alarak sesin geldiği tarafa doğru baktı. Zaten karışan ayarları daha da bir dolandı. Özge, koşuyor sıla ise ona yetişmeye çalışıyordu. Yanından geçip gitmelerini şaşkınlık ve soru işaretleri ile izledi.
"özge." dedi. Gözleri irileşerek arkalarından bakıyor ve ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Ahmed'in mi yoksa özgenin mi peşinden gitmeliydi? Kafası karışmış bir şekilde olduğu yere çakılmıştı. Karmaşa ve belirsizlik insan oğlunun tüm benliğini işgal eden güçlü bir anarşist gibi. Üstelik karşı konulması zor bir anarşist. Eğer onlara hükmedemezseniz kaybedersiniz. Ahmed'in anılarından nereye gittiğini öğrenmişti. Karşısında ayan beyan ortada olan bir tablo vardı. Ve ona yardım etmezse başına gelecek şeyleri tahmin etmek hiç zor değildi. Öte yandan özge kendi gibiydi ve desteğe ihtiyaç duysa da sorununun üstesinden bir şekilde gelebilirdi. Sonunda bir karar verdi. Mevcut karmaşanın ardından gelen rahatlık müthiş bir aydınlıktı. En zayıf olanı seçti. Olduğu yerden hızla hareket ederek yürümeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzafi
General Fiction+18 şiddet rahatsız edici unsurlar içerir "sana söyledim. Görmezden gel. Karşılığını misliyle veririm. " o an gözlerindeki ifadeyi fark etti... "beni öldürecek misin?" dedi. Yoğunlaşarak asumanın zihnini yokladı fakat tamamıyla kontrollü ve korunakl...