Bölüm 18: Siyah Beyaz Ölüm

67 4 1
                                    


Tanrı değiliz ve dolayısıyla aciziz. Geleceği bilmiyoruz ve güçlerimiz bir dokunuşun ardından ulaşabildiklerimizle sınırlı. Bunun farkındaydım. Ne kadar uğraşırsam uğraşayım her şeyin istediğim gibi gitmeyeceğini biliyordum fakat bu kadarını ben de beklemiyordum. 


Ben Serhan Ahmet ve özge, okul çıkışı bizi pusuda bekleyen tuzaktan habersiz hep beraber bir yerlere gitmeyi planlıyorduk.  Ağaçlı yolda yürüyor nereye gideceğimizi kararlaştırmaya çalışıyorduk. Tabi benim zihnim her zaman ki gibi doluydu ve bedenime ağır geliyordu. Yine de ortama ayak uydurmayı başarıyordum. Sağ tarafımızda ağaçların arkasından gelen sesler dikkatimi çekti. Bir iki saniye sonra seslerin sahibi ortaya çıkmıştı. Önder'di. Üstelik yalnız da değildi yanında çoğu korkağın güç almak için taşıdığı bir çelik parçasıyla.

 'silahlar ancak kaçınılmaz olduğunda başvurulması gereken uğursuz araçlardır' 

Lafı korkaklar, adiler ve önderler için geçerli değildi. Onlar silahlara mütemadiyen ihtiyaç duyuyordu. Böyle bir sahne ile karşılaşmayı beklemiyordum. Bir yerde gözden kaçırdığım bir şey olmalıydı. Ama ne? Neyi gözden kaçırmıştım? Afalladım ve yüzümde aptal bir ifadeyle güldüm. Sinirlerim bozulmuştu. Oysa kendinden emin bir şekilde bana bakarak:

"gül bakalım. Son gülen iyi güler. Arda ortadan kaybolmadan bana haber verdi. Her şeyi biliyorum. Her şeyin arkasında sen varsın. İşimizi yerle bir eden sensin."

"ne saçmalıyorsun sen!" Serhan'ın önüme geçmeye çalıştığını fark edince elimi göğsüne dayayıp onu iterek kendimden uzaklaştırmaya çalıştım. Önder de Serhan'a doğrulttuğu silahla:

"sakın! Çekil kenara." dedi. 

"Serhan çekil." diyerek güç kullandım ve onu kenara itmeyi başardım. Arda onu ya aramıştı ya da mesaj atmıştı. O kısa mesafeden arasa onu konuşurken duyardı. Mesaj atmış olmalıydı. Mantıklı olan tek şey buydu. Fakat telefonunu karıştırdığımda böyle bir şeyle karşılaşmamıştım. Bu durumun bir açıklaması olmalıydı. Sadece ben tam olarak ne olduğunu bilmiyordum. Belki de sonu görmeden sona gelmiştim. Ne de olsa bu dünyada istediklerine kavuşmadan ölen milyonlarca insan var. Öyle değil mi? Ve eğer bir mucize gerçekleşmezse bende o insanlardan biri olacaktım. En azından özge var diye düşünüp içimi rahatlatmaya çalıştım. O yarım kalan işimizi bitirirdi. Ona bu konuda güvenim tamdı. Bu yüzden ölme zamanım gelmişse yapacak bir şey yoktu. Etrafımdakilere bir zarar gelmeden ben ölmeliyim ve bu yüzleşme burada son bulmalı.

"bunu akıl edemeyeceğimi sandın değil mi? Hepsi aynı işi yapan ortaklar. Dördü art arda öldü ve biri ortadan kayboldu. Sen yaptın ve şimdi de sıra bende biliyorum. Ama benim yerime sen öleceksin." dedi ve silahı ateşledi. Ahmet Serhan'dan erken davranarak asumanın önüme atladı. Vurulmuştu. Herkes şaşkınlık içinde olanı biteni izliyordu. Ben yere düşmesin diye Ahmet'i kollarından tutup öndere baktım. Serhan yaklaşıp onu ellerimden aldı ve yavaşça yere bıraktı. Benimse gözlerim önderdeydi. Sarsılmıştı. Oradaki insanlar arasında asla vurmayacağı birini vurmuştu. Yapması gereken doğru hedefe odaklanıp ona sıkmaktı ama yapmıyordu. İşte bu çok tuhaftı. Serhan üstünü çıkarıp Ahmet'in yarasına bastırarak:

"iyi olacaksın. Tamam mı?" dedi. Özge hemen ambulansı aradı. Önder ise Ahmet'in vurulmasının verdiği üzüntüyle çakılı kaldığı yerden silkinerek kendine geldi ve gözü arkada bir şekilde yalpalayarak yürüyüp oradan uzaklaştı. Gözlerimi ondan alıp Serhan'a baktım. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim. Onu bu hale getiren Ahmed'i kaybedebileceği ihtimaliydi. Bunun farkındaydı ve onu kurtarmak için korku içinde çırpınıyordu. Gözü ondan başka hiçbir şey görmüyordu. Onu anlıyordum çünkü Ahmed'i kardeşi gibi görüyordu. Ve kardeşi gibi gördüğü insan gözlerinin önünde vurulmuş yerde kanlar içindeydi.

İzafiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin