Bölüm 2: Vedalar hep ummadığımız zamanlar da gelir!

117 5 9
                                    

 İnsan aynı yolu tekrar tekrar yürüse de yoldaki aynı değildir. Bu gerçek aynı nehirde iki kere yıkanılmaz cümlesinin kardeşidir. Yol kavramının insan için ehemmiyeti inkâr edilemez bir kadim bir hakikattir.  Eğer o olmasa ne yapardık? Nasıl tarif ederdik hayatın akışını insanın değişimini, yaşam ve ölümün arasındaki mesafeyi, Şiir ve şarkılardaki boşlukları nasıl doldururduk? Sonra 'felsefe nedir?' sorusunu açıklarken hangi simgeyi kullanırdık? Sonra hayat bir yol ve yolculuktur da diyemezdik. Eğer yol olmasa daha birçok şeyin ifadesi eksik kalırdı. Bu yüzden yol önemli. Bir yere varmak bir yerden ayrılmak ve bir yerde olmak için bile olsa yol önemli!

Öğrencilerin okul çıkışı eve giderken geçmesi gereken her iki tarafı sık, iri ve uzun ağaçlarla kaplı bir yol vardı. Sadece öğrenciler için değil tüm ilçe için o yol meşhur ve güzel bir yoldu. Güzelliği övülerek ne tür bir hakkın teslim edildiğini tam olarak kimse bilmese de Hemen hemen herkes yolun güzelliğini övüp hakkını teslim ederdi. 

İşin tuhaf yanı isminin sahip olduğu güzelliğin çok aşağısında olmasıydı. Herkes buraya "ağaçlı yol" diyordu. Basit bir isim. Oysa daha fazlasını hak ediyordu. En azından daha anlamlı bir ismi. Sanki ilçenin ileri gelenlerinden biri halka açık bir toplantıda kibirli görünmemek ve halkın sempatisini kazanmak için oradaki alelade birine sormuş. Şu güzel ve ihtişamlı yola bir ad vermemiz lazım. Sen ver adını ey filankes! Bizde bundan sonra onu senin vereceğin isimle analım. Filankes bunun üzerine düşünmüş. Ama kötü bir zamanındaymış. Kimsenin haberdar olmadığı bir sancının kollarında can çekişiyormuş. Demiş ne uğraşacağım. Başlarım yoluna da ileri gelenine de!  Ağaç var yol var. Oradaki insanlarla dalga geçer gibi "ağaçlı yol" olsun demiş. İleri gelen duyduğu bu basit isim karşısında bir an duraksamış, öfkelenmiş fakat sonra onca insanın içinde geri adım atamayacağını anlayıp tamam demiş. Dediğin gibi olsun. Oradaki çoğunluğun tamamını erişkin sübyan oluşturduğundan ismi kabul etmiş ve bu duruma ivedilikle uyum sağlamışlar. Yani sürü sakinleri sorgusuz sualsiz sürüye tabi olmuşlar. Sürüye tabi olmak bazen iyi bir şey değildir. Tıpkı yol hadisesinde olduğu gibi. Velhasıl o zamandan sonra yol bu isimle anılmaya başlanmış. Tam olarak böyle bir şey olmalı yoksa bu yola bu kadar basit bir isim başka türlü verilmiş olamaz. Öyle değil mi?

Harun ağaçlı yolun başına varmıştı. Durdu ve önünde uzanan muhteşem manzarayı büyük bir keyif ile seyretti. Bu yolu bazen ağır ağır yürür ve hiç bitmesini istemezdi ve annesi olmasa bu yolun bitiminden sonra o eve hiç gitmezdi. Yürüyor ve düşünüyordu. Çünkü burası düşünmek için de oldukça ideal bir yerdi. Bugünkü düşüncelerinin baş mimarı ise sabah gördüğü kız ve yaşadığı olaydı. Bir türlü unutamıyordu. Her şey zihninde dönüp duruyordu. En çokta kızın kendisine sorduğu o soru! Ne kadar kaçarsa kaçsın kendini yine yaşananları Asuman'ı ve o soruyu düşünürken buluyordu.

Demek "Asuman" dedi adını içinden tekrarlayarak. Bir ara fırsattan istifade onu baştan aşağı süzmüştü. Yüz hatları keskindi. Güldüğünde yüzündeki sert ifade kayboluyordu. Onda en çok dikkatini çeken şey de bu olmuştu. Hatta gülmenin onu çekici kıldığını bile düşünmüştü. İçinden "İyi biriyle kötü bir karşılaşma" diye geçirdi. Bu durum birazcık da olsa canını sıkmıştı. Ama elden ne gelirdi ki? Hasbelkader böyle olmuştu işte! Yapabileceği hiçbir şey yoktu. Düşüncelerinin de yürüdüğü yolun da sonuna gelmiş ve nihayet evine ulaşmıştı.

Hayatta en çok hiç beklemediğimiz ve aniden gerçekleşen korkunç şeyler mahveder bizi. İnsanı kıskıvrak yakalarlar ve ruhumuzu acı içinde inletirler. Elimizden hiçbir şey gelmez. Elbette haber verme zorunlulukları yoktur. Gerçekten yok mudur? Bilemiyoruz.  Onların hayatımızda potansiyel olarak var olmaları bile bize yersiz bir tedirginlik veriyor. Olur olmadık bir zamanda düşünüyoruz olacak mı, ne olacak, nasıl olacak, ne zaman olacak? Gibi bin bir türlü soru zihnimizi kurcalayıp duruyor. Ve ortaya çıkmalarıyla beraber hayatımız birden kabusa dönüyor. Derinden yaralanıyor ve mahvoluyoruz.  Bu bizim için ne anlaşılabilir ne de alışılabilir bir durum. İmkânı olsa her insan bu durumdan şeytan görmüş gibi kaçar fakat gelin görün ki bundan kaçmanın ne bir yolu ne de bir imkânı vardır. Olacak olan olacaktır.

İzafiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin