Birkaç ay sonra...
Sinan'ın kullandığı evlerden birindeyim. Ara sıra kullanmak için bile olsa oldukça ihtişamlı bir ev. Bazı insanlar böyledir. İhtişama haddinden fazla düşkündürler. Sinan'da o insanlardan biriydi. En pahalı ve en ihtişamlı şeyleri sever ve onlara sahip olmak için her şeyi yapardı. Vakit kaybetmemeliydim. Evi hızlıca kolaçan edip işe koyuldum. Dinleyicileri ve kameraları yerleştirmeye başladım. Onları takip ediyordum. İkisi de eskisi gibi değildi. Nüfuz sahibi iki insan haline gelmişlerdi. Artık uyuşturucunun demir başı şefik sağlamın adamlarıydılar. Yani arazın en yakın arkadaşı Asaf'ın babasının adamları. Eskiden olsa onlara yaklaşmak oldukça kolaydı fakat şimdi daha zordu. İyi korunuyorlardı. Gözlemlerim sonucu ulaştığım bilgilerden biri bu evdi. Sinan bu evi alem yapmak için kullanıyordu. Yani gizli bir yerdi. Bu daha az adam daha az güvenlik demekti. Pusu kurmak için iyi bir yer. Duyduğum ayak sesleri ile durdum ve silahımı çekerek arkamı döndüm. Loş ışıkta karşımdaki adamın kim olduğunu görmeye çalıştım. Fakat bu pek mümkün değildi.
"ellerini havaya kaldır. Hemen!" Ellerini ceplerinden çıkarıp dediğim gibi yaptı.
"yavaşça yaklaş ve sakın başka bir hareket yapmaya kalkma!" adam yürümeye başladı. Son bir adım daha ve kim olduğunu görmüştüm. Şaşkınlıkla ona baktım. Arazdı. Mahiyetini çözemediğim bir tebessümle bana bakıyordu.
"arama emrinin olduğunu zannetmiyorum." beni takip etmişti. Aslında şaşırmamalıyım. Ondan beklenecek bir hareketti. Şaşkınlığı üzerimden atıp ona cevap verdim.
"arama emrim var."
"öyle mi, görebilir miyim?"
"göremezsin çünkü kendimin kendine verdiği bir emir bu." araz başını aşağıya indirerek güldü. Kısa bir gülüştü bu. Bu adam beni cidden deli ediyor. Nedense sürekli onun benimle uğraştığını hissediyorum. Üstelik hal hareket ve sözleri ile bunu yapmaktan zevk aldığını düşünmeme neden oluyor. Geçen zaman içinde onu tanıdıkça edindiğim iyi izlenim, bu uğraşısı neticesinde baltalanıyordu. Şimdi de öyle yapıyordu. Onunla ilgisi olmayan bir işe burnunu sokuyor ve yüzündeki o rahatsız edici sırıtışla bana bakıyordu. Elleri havada bir şekilde yürümeye başladı. Kanepenin yanına gelince bana dönüp:
"artık ellerimi indirebilir miyim? Oturmak istiyorum." elimle oturmasını işaret edip silahımı aşağıya indirdim. Karşısına geçtim ve aynı anda karşılıklı olarak oturduk.
"seni dinliyorum." rahatsız bir şekilde etrafıma baktım. Bir süre yapmaya istekli olmadığım konuşmaya nasıl başlayacağımı düşündüm. Kaçışım yoktu. Kafamda genel hatlarıyla kurduğum şeyleri sözlere dökmeye başladım.
"bak! Yaptıklarımın ne seninle ne de arkadaşınla bir ilgisi yok. Ne silah ne de uyuşturucu ile ilgileniyorum. Sadece ikisinin peşindeyim. Ama bu tamamen kişisel bir mesele. İkisini de öldüreceğim. Tüm mesele bundan ibaret."
" kişisel bir mesele?" dedi. Açıklama yapmamı bekleyerek:
"evet, kişisel bir mesela. Meselenin ne olduğunu anlatmak istemiyorum. Üstelik bunu bilmen ikimiz içinde bir şeyi değiştirmez."
"peki sana nasıl güvenebilirim." doğru söylüyordu. Birkaç saniye duraksadım ve büyük bir aydınlanma ile ona baktım.
"onur bu dünyada çok sevdiğim ve değer verdiğim biri biliyorsun öyle değil mi?"
"evet, biliyorum."
"peki buna inanıyor musun?"
"evet, inanıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzafi
Ficção Geral+18 şiddet rahatsız edici unsurlar içerir "sana söyledim. Görmezden gel. Karşılığını misliyle veririm. " o an gözlerindeki ifadeyi fark etti... "beni öldürecek misin?" dedi. Yoğunlaşarak asumanın zihnini yokladı fakat tamamıyla kontrollü ve korunakl...