Kerem önündeki içkiden bir yudum alarak geriye doğru yaslandı. Elini saçlarına götürüp oynamaya başladı. Gözlerini pencereye sabitlemiş düşünüyordu. Son zamanlarda işler yolunda gitmiyor ve her taşın altından o polis çıkıyordu. O kahrolası polis!
Bugünlere gelmek kolay olmamıştı. Çok çalışmış çok çabalamıştı. Üstelik tam da yaptığı işler bu alanda ileri gelenlerin dikkatini çekmişken bu durumda en ufak bir aksiliğe bile tahammülü yoktu. Bu zamana kadar kurmuş olduğu imparatorluğu bir adam yüzünden kaybetmeye hiç niyeti yoktu. Dağdan gelen bağdakini kovamazdı. Üstelik dağ da onlarındı bağ da. Bunu o polis de er ya da geç öğrenecekti.
Bu zaman kadar birçok sorunla karşılaşmış ve bir şekilde hepsinin üstesinden gelmişlerdi. Bu polis de o sorunlardan biriydi işte. Sorun insan olduğunda çözmek için hep aynı yolu takip ederlerdi. Para, tehdit ve ölüm!
Sinan ile alışkanlık haline getirdikleri bir oyun vardı. Para tehdit ve ölüm üçlüsünü masaya her yatırdıklarında tahmin yürütürler hatta bazen iddiaya girerlerdi. Şimdi ise aynı şeyi polis için yapacaklardı. Sorunu genellikle gidiş yolunun ilk ve son teklifi olan para ile çözebiliyorlardı. Çünkü insanların çoğu için para tüm diğer şeylerden daha önemliydi. Paraya ihtiyacı olmayanları ise canlarıyla tehdit ediyorlardı. Bu da etkili oluyordu çünkü insanlar için can paradan sonra en kıymetli şeydi. Öldürmek ise pek tercih etmedikleri fakat gerektiğinde de çekinmedikleri bir yoldu.
Polis üzerine bulundukları tahminde Sinan parayı seçmişti. Onun için paranın yeryüzünde açamayacağı kapı yoktu. Bir insan para için her şeyi yapabilirdi. Aslında kendinden yola çıkarak çoğu zaman doğru bir tahminde bulunuyordu çünkü insanların çoğu ona benziyordu. Kerem ise karşısındaki adamın halinden sözünden ifadesinden ve davranışından yola çıkarak hakkında bir fikre varıyordu. Bu sefer yanılmayacaktı. Bu yüzden büyük bir özgüvenle ölüm şıkkını seçmişti. Sorunu ortadan kaldırmak! Daldığı yerden ayrılıp odasına geri döndü. Başını yukarı doğru kaldırıp şöminenin yanında dikilen kardeşine baktı ve:
"arabayı hazırla. Şu adamı bir ziyaret edelim."
Asuman etrafına bakınıyordu. Gözleri özgeyi bulunca tebessümle onun olduğu masaya doğru yürüdü. Masadakilere selam verip bir sandalye çekti ve oturdu. Düğün epey kalabalıktı. Özgeye yaklaşıp:
"gelin sıla, damat kırklarında bir dul ve düğün oldukça eğlenceli öyle değil mi?"
"Evet." dedi. Gelini dikkatle süzmeye devam ederek konuşmasını sürdürdü:
"Epey ağlamış. Baksana makyaj da gizleyememiş halini."
"doğru. Eden bulur diye boşuna dememiş büyükler. Büyükler daima doğru konuşur"
"konuşanın hangi büyük olduğuna göre değişir o."
"haklılık haklı olanın hakkıdır. Bize ise buna boyun eğmek düşer. Haklısın kardeşim" özge tebessüm etti. Damat ve geline baktı.
"siyah ve beyaz çok saçma iki renk. Düğün rengi gri olmalı. Biri siyah biri beyazsa anlaşamazlar. İyi bir evlilik griden geçer." asuman ne söylediğini anlamaya çalışır bir ifade ile ona baktı.
"neyse boş ver. Yanında kala kala sana benzedim. İşimize dönelim."
Asuman güldü. Düğünden ayrılma vakitleri gelmişti. Ayağa kalktı ve geline doğru yürümeye başladı.
Düğünler ilginç törenlerdi. Bir delinin hatıra defterinde geçen düğün ile ilgili bölümü hatırladı. 'Git gide kararan ve değişen bir kurumda iki kişi evlenecek diye nedir bütün bu tantana! Bildirmek lazım tamam ama gerek var mı borazana? Meleğe ayıp ama! Rol çalmak değil mi bu? Mevcut düzen mezarlıklar inşa ederken evlerde. Müfsit taraflar tek bir tarafta birleşmek üzere. Bir söz verilir tutulmaması ihtimal. Sonrası ise büyük bir karmaşa ve ihtilal. İkisi de birbirinden bekler izzet ve rahmet. Bu bencilliğin sonucunda hiçbirini teğet geçmez zillet! Gerçek nedir asıl nedir bir tarafa bırakırsak yok bu tabloda görülen en ufak anlamlı bir mevcudiyet! '
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzafi
Ficção Geral+18 şiddet rahatsız edici unsurlar içerir "sana söyledim. Görmezden gel. Karşılığını misliyle veririm. " o an gözlerindeki ifadeyi fark etti... "beni öldürecek misin?" dedi. Yoğunlaşarak asumanın zihnini yokladı fakat tamamıyla kontrollü ve korunakl...