Bölüm 5: Karambole doğru!

96 4 21
                                    

Ahmet ağaçlı yola geldiğinde durdu ve etrafına şöyle bir baktı. Bu yol daha önce de bu kadar güzel miydi yoksa ona mı öyle geliyordu? Çünkü ilk defa gözüne bu kadar güzel görünüyordu. İlk defa ona bakarken huzurlu hissettiriyordu. Belki de yol hep böyleydi. Yalnızca o bu güzelliği göremeyecek kadar acı içindeydi. Yeryüzünde var olan güzellikleri bile göremeyecek kadar acı içinde kıvranmak berbat bir durum! Çok uzun zaman sonra ilk kez bu kadar iyi hissediyordu. Ruhu, geniş bir düzlükte olabildiğince huzurlu ve mutluydu. Pusuda bekleyen karanlık tehditlere rağmen bu mutluluk onun için dünyanın en güzel şeylerinden biriydi. Serhan ve asuman onu yaşadığı vahşetin içinden çekip almıştı. Üstelik bunu büyük bir cesaretle yapmışlardı. Korkmadan kimseden çekinmeden en önemlisi de ondan hiçbir karşılık beklemeden. Onlara minnettardı.  

Huzurluydu fakat bir yandan da tedirgindi.  Bu durum aniden sonlanır kendini tekrar o cehennemin içinde bulursa diye derin bir korku hissediyordu bu yüzden böyle şeyleri düşünmek istemiyordu. Başını çevirip sol tarafından gelen sese doğru baktı. Ağacın dibine sinmiş toprağı eşeleyen beyaz renkte siyah iri gözlü küçük bir kedi yavrusu gördü. Yavaşça yanına yaklaşıp eğildi ve başını okşamaya başladı. Kim bilir belki de o da onun gibi kimsesizdi ve yeryüzünde kendisine bir kimse arıyordu. Dünyanın adeti buydu. Kimsesizler kendine bir kimse arar. Çünkü her varlık bir yere ait olmak, biri tarafından sahiplenilmek ister. Serhan'la yemek için getirdiği peynirli poğaçaları çantasından çıkarttı ve kediye yapraklardan bir tabak yaptı. Poğaçalardan bir tane alarak onun yiyebileceğini düşündüğü kadarını ufalayıp yaprakların üzerine bıraktı. Kedi yaklaşıp yemeye başlayınca elini yavaşça başına götürdü ve ürkütmeden okşayıp tebessümle onu izlemeye başladı. Acaba bir insan olarak değil de bir kedi olarak yaratılmak daha iyi olur muydu diye düşünmeden edemedi. Ne kadar düşünürse düşünsün bu zihnine boşa kürek çektirmekten başka bir işe yaramayacak ve farazi kalacaktı. Faraziler gerçek olmadıklarını bilmemizin verdiği büyük bir tatsızlık taşıyorlardı. Bu yüzden tüm bu düşüncelerden uzaklaşmak en iyisiydi.

"ooo! Bakın burada kimler varmış?" duyduğu bu ses istemese bile kulaklarından içeri sızmış ve tüm benliğini işgal etmişti. Ürkek ve tedirgin halde ayağa kalkıp yavaşça arkasına döndü. Görmek istemediği o manzara önünde apaydınlık bir şekilde uzanıyordu. Neden bu kadar aydınlıktı ki? Keşke biraz daha karara bilseydi. Belki o zaman tahammülü daha kolay olurdu. Fakat bir önemi yoktu çünkü gözlerini kapatsa bile bu gerçeği değiştirmeyecekti. Çevresini saran sürü salyalarını akıtıp ona sırıtarak bakıyordu. Önder elini cebinden çıkararak yanına yaklaştı ve elini kaldırıp onun omzuna bıraktı:

"görüşmeyeli nasılsın?" Ahmet cevap vermedi. O ise umursamaz bir tavırla konuşmasına devam ederek:

" Gördüğüm kadarıyla gayet iyisin. " yaklaşıp arkasına doğru geçti: 

"ve anladığım kadarıyla o piç sana iyi bakmış. Beni unuttun mu yani? Ama bilirsin ben kendimi hatırlatmasını çok iyi biliyorum." Ahmet sessizliğini sürdürmeye devam ediyordu. 

İşte korktuğu şey başına gelmişti. Bu da neydi böyle, evrene olumsuz bir mesaj mı göndermişti? Bu evren de niye hep olumsuz mesajlara olumlu mesajlardan daha ilgiliydi ki? Saçma! Neden bilmiyordu ama uzun süredir yaşamadığı bu anları tekrar yaşamak ona eskisinden daha ağır gelmişti. İğrenç ötesiydi! Önderin sigara kokan nefesi midesini bulandırıyordu. Her zaman içtiği o mentollü sigara, onun yüzünden iğrendiği o sigara!

Önder yüzünü boynuna yakınlaştırıp onu koklayarak:

"hep düşünmüşümdür bir erkek her zaman nasıl bu kadar güzel kokabilir? " iç çekerek konuşmaya devam etti:

"perşembe okul çıkışı harabede seni bekliyor olacağım. Eğer gelmezsen" deyip boynuna daha bir yaklaştı. Öpmek ister gibi bir ifade ile boynunu koklayarak:

İzafiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin