Sonraki Gün

51 9 3
                                    

Decaruh' ve Arkmer' in tüm orduları, başlarındaki liderler dahil tamamen yitirilince, Flarok' da ölmüş gibi kendini yere atıp yılanın gittiğinden emin olana dek öylece bekledi. Kulakları doğuştan sağır olan bu adam, hiçbir ses işitmeden bu yaşa gelmişti. Sesle gelen ölüm ona zarar vermemişti. Lakin tek avantajı bu değildi; kendisi hayatı boyunca nice felaketler ve savaşlarda, bunun gibi pek çok korkunç hadiseden kendini kurtarmayı başarmıştı.

Flarok ayağa kalkmak için karar verdiğinde, iki elindeki baltalardan destek alarak doğruldu ve göğe baktı. Hava tertemizdi. Binlerce insan ve canavar ölüsünün üzerinden, hafif ve rahatlatıcı bir yel esiyordu. Flarok, yok edilmiş gemilerden haberdar olmadığı için, kıyılara doğru yürümeye karar verdi ve yanına yalnızca bir kılıç alarak yola koyuldu. Geride bıraktığı ölüler ise yavaş yavaş kokmaya başlamış gibi görünüyordu. Kargalar ve diğer leşçiler bir araya toplanmaya başlamış, ziyafet için yer arıyorlardı.

Flarok, bütün bir harp boyunca bir an olsun geri durmadan savaşmış olduğundan dolayı, yeni yeni kaslarını yakan yorgunluk hissinin, kendisine pek fazla sirayet edecek bir noktaya ulaşacağını ve böyle devam ederse zamanında denizlere ulaşamayabileceğini içten içte fark ediyordu. Bu korku, onun adımlarını süratli kıldı. Yürüdü... Yürüdü...

Sabahın ilk ışıkları birkaç saat önce geride kalmış, sıcaklık her karış toprağa nüfuz ederek doğayı canlandırmıştı. Flarok, falezlerin sarp yamaçlarında durup denize baktığında, hiçbir gemiyi ya da askerlere ait bir şeyi göremedi. Korkmuştu... Bitkin ve bıkmış olarak oturdu oracıkta. Gözlerini kapatıp dalgaları ve rüzgârları dinledi...

Havanın tenini serinleten dokunuşları karşısında mest olmuştu. Lakin o an fark etti ki tam sırtında bir acı kılıç yarası vardı. Epey de kanamıştı. Galiba bitkinliğinin ilk sebebi de buydu. Dişlerini sıkarak sırt üstü uzandı ve bir daha da ayağa kalkamadı...

Bu sırada Elgorohim Ormanı' nın içinden çıkan birkaç asker, yüzleri meraklı ve neşeli bir çehreye bürünmüş halde etrafa bakınıyorlardı. Bu kimseler, El Basrem ve adamlarıydılar. İyi kalpli horozun yanında bir saat kadar önce ayrılmışlardı. Horoz onlara bir süre eşlik etmiş ve öyle geri dönmüştü.

Basrem, "Erler, horozdan elde ettiğimiz tüm malûmatları, komutan Zakil' e ulaştırmamız icab eder. Süratli gün bitmeden yetişelim onlara. Zira karanlık hasımlarımızın kılıç çektikleri vakittir."

Komutan, adamları ile Zakil' in ordusunu orman hududu boyunca aradı. Ovada da onlara dair bir iz yoktu. Falezlere yönelme kararı aldıklarında, neredeyse güneş batıyordu. Karanlık çökene ve çöktükten sonra yıldızlı bir gecenin altında yürüyünceye dek yol aldılar. Flarok' u da orada etrafı kontrol ederlerken buldular. Birkaç saattir öldüğünü, kılıç yarasına sahip olduğunu fark ettiklerinde, bir savaşın yaşandığını ve ordularının telef edildiğini fark ettiler.

Bütün bu vukuatlar bir yana, işin en garip yanı bu değildi. Hemen önceki gün yaşanan savaştan ve ardından meydana gelen yılan hadisesinden geriye kalan tüm cesetler ve silahlar ortadan kaybolmuştu. Bu kadar askerin, silahın, kanın nereye gittiği henüz bir gizemden ibaretti.Basrem' in kafası bu yüzden karışmıştı...

Decaruh' un Dehşeti Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin