Kaşifler o gece ara ara ikişer üçer nöbetler tutarak dinlendiler. Sabaha kadar kaygı verecek hiçbir şey yaşanmadı. Şafağın ışıklarından hemen önce kalktılar ve geri dönmek için yola koyuldular. Gün, kasvetli bir havayla başlamıştı. Gri ve yer yer kömür rengi bulutlar, tepelerinde bir o yana bir bu yana hareket ediyordu. Denizde de dalgalar şahlanmış; sanki balyoz gibi gemilerin gövdelerine çarpıyorlardı.
Galveyn adamlarının yavaş yavaş telaşlı bir sûrete büründüklerini görünce: "Burada kendisi adına bulunduğunuz kişi Decaruh' tur. Dünyayı dize getiren bir adamın, doğanın kasvetinden korkacak adamlara ihtiyacı yoktur. Kendinize gelin!" dedi.
Lâkin bu sözler komutanın sandığı kadar tesir etmedi. Yine de yollarına devam ettiler. Bir ara, ovanın ortasında durdukları sırada, üzerlerine yağmur gibi ok yağdı. Yüzlerce okun çepeçevre kendilerini sardığını gören komutanın dehşeti görülmeye değerdi. Bine yakın Fülengor, yurtlarından epeyce ırak olan bu bölgede, yer altındaki geçici sığınaklarından çıkıp hücuma geçtiler. Bu yaratıklar bir insan boyundaki dev sıçanlardı. Lakin daha tehlikeli özellikleri vardı.
Galveyn, bu korkunç savaşçılar karşısında canını kurtarmak için savaşırken, etrafında hasmının kurduğu çember de giderek daralıyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Decaruh' un Dehşeti
Fantasíaİnsanlar, kendi dünyalarında büyük kıyımlarla nüfuslarını birkaç milyona kadar indirmiş, yepyeni liderlerin, düzenlerin ve çağların gebesinde, büyük bir keşif için gemilerini Batı' ya doğru harekete geçirmişlerdi. Lakin bu, tahminlerinden büyük bir...