Kafamı kitaptan kaldırıp camdan dışarıya baktım. Hava hâlâ aydınlanmamıştı. Uçaktaydım ve üniversite için İstanbul'a gidiyordum. Küçükken de İstanbul'a gelirdim ama ilk defa bu kadar uzun süre kalıcaktım.
Telefonumu açıp ekranda görünen saate baktım. Yola çıkalı 3 buçuk saat felan olmuştu. 1 saate kalmadan İstanbul'un o güzel sokaklarına varmış olurdum.
İstanbul'u hep çok sevmişimdir. Bazılarına göre bu sevgim saçma. Ama insan kimsenin sevmediği yemeği sevebiliyorsa bende bir şehri sevebilirim.
Küçüklüğümden bu yana her yaz İstanbul'a gelirdim. Tabi Almanya'da yaşayınca sürekli gidip gelemiyordum.
İstanbul'a her gittiğimde sanki 1 saatmiş gibi günler çabucak biterdi. Ama buna rağmen İstanbul'un bir çok yerini gezmiştim. Her gittiğimde aynı hayranlıkla bakıyordum sokaklara. Bazı sokaklar hariç.
Bu kadar iyi şeyin yanında bide kötü yanı vardı İstanbul'un. Trafik...
Çabuk sinirlenen bir insanım bu yüzden ne zaman trafiğe çıksak deliriyorum. Çok kalabalık olmasa daha güzel olurdu İstanbul. Ama ne demişler gülü seven dikenine katlanır. Dayanıcaz artık yapacak birşey yok.
Uçak indikten sonra taksiyle kalıcağım eve geçtim. Ev bulana kadar yani 1 ay annemin arkadaşı Leyla Teyze'nin evinde kalacaktım.
Binaya girip asansörü çağırıp beklemeye başladım. Asansör giriş kata gelince içinden dağınık saçlı ve kumral bir çocuk çıktı. Kol kaslarıyla çok yakışıklı görünüyordu. Ama herşey yakışıklılık değil. Çünkü asansörden çıkınca bana çarpıp özür bile dilemeden yanımdan geçip gitti.
"Öküz" dedim alçak bir sesle. İnsanlarda saygı yok. Her yerde böyle.
Asnsöre binip üçüncü kata çıktım. Asnsörün hemen yanındaki kapıya ilerledim. Kapıyı açıp içeriye bir göz gezdirdim. Ev düzenli ve temiz görünüyordu. İçeriyi girdim. İşeret parmağım ve orta parmağımı birleştirip kapının yanındaki dolabın üstünde gezdirdim. Elimi çekip baktığımda hiç toz yoktu. Şaşırtıcı derecede temizdi. Ev 1 buçuk aydır kullanılmıyormuş. Eskiden burda Leyla Teyze'nin oğlu kalıyormuş ama dediğine göre 1 buçuk ay önce taşınmış. Ama ev temizdi.
Şuan çok yorgundum bu yüzden bununla kafamı yormamaya karar verdim.
Valizimi yatak odasına götürdüm. İçindekileri düzenli bir şekilde dolaba yerleştirdim. Giymek için bir pijama bıraktım dışarda. İşim bitince pijamamı giyip odadan çıktım. Mutfağa gidip bir bardak su alıp yatıcaktım. Tüm dolapları karıştırdıktan sonra bardakları buldum. Su doldurup elimdeki bardakla odama doğru ilerledim. Sudan bir yudum alıp bardağı yatağımın yanındaki komodinin üzerine bıraktım. Yatağın içine girip gözlerimi kapadım. Zaten gözlerimi kapadığım gibi uykuya daldım.
Tahminimce uykuya dalalı çok olmamıştı ki kapı açılma sesiyle uyandım. Korkuyla yataktan kalktım. Eve gelen her kimse adım seslerini çok rahat duyabiliyordum. Gizli olmaya çalışan bir yanı yoktu. Odamın yakınlarındaydı. Panikle kendimi koruyacak bir şey bulmaya çalıştım. Hiç bişey yoktu. Sonra gözüm bardağa ilişti. Bardağı elime aldım. İşime yarıyacağından şüpheliydim ama odada başka sert bişey yoktu. Bardığı elime alıp kapıya doğru ilerledim. Odamın kapısını yavaşça en az ses çıkracak şekilde açtım. Neyse ki ses çıkmadı. Odamdan çıkıp mutfağa ve salona göz gezdirdim. Kimse yoktu. Odamın çaprazındaki odaya baktım. Kapısı aralıktı ve birinin gölgesi vardı. Derin bir nefes aldım. Yapmam gereken tek şey salondaki telefonumu alıp polisi aramaktı. Yavaşça ilerlerken ayağım birşeye takıldı. Düşmemek için uğraşırken elimdeki bardağı yere düşürdüm. Şimdi bitmiştim ben.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ev Arkadaşım
Lãng mạnÜniversite için Almanya'dan İstanbul'a gelen Charlotte bir tanıdığında kalıcaktır. Ancak bilmediği birşey vardır. Tanıdığı olan kadının oğlu, annesinden gizli bir şekilde eski evine geri taşınmıştır. Charlotte hiç tanımadığı bu adamla bir anlaşma ya...