Yukarı Burma, Kyauktada Bölgesi Sulh Yargıcı U Po Kyin, verandasında oturuyordu. Saat daha sekiz buçuktu, ama aylardan nisan olduğu için uzun, boğucu öğlen saatlerinin habercisi olan bunaltıcı bir hava vardı. Arada sırada hafifçe esen rüzgâr bir serinlik duygusu veriyor, saçaklardan sarkan yeni sulanmış orkideleri kıpırdatıyordu. Orkidelerin arkasında bir palmiye ağacının tozlu ve kıvrımlı gövdesi görülebilirdi, onun arkasında da masmavi, parlak gökyüzü. Yukarılarda, bakıldığında insanın başını döndürecek kadar yüksekte, birkaç akbaba kanatlarını hiç kıpırdatmadan dönüp duruyordu.
U Po, kocaman porselen bir put gibi hiç gözünü kırpmadan yakıcı güneş ışığının tam içine dikti bakışlarını. Elli yaşlarında bir adamdı. Öyle şişmandı ki yıllardır koltuğundan yardımsız kalkamıyordu, ama yine de bütün iriliğine rağmen biçimli, hatta güzeldi; çünkü Burmalılar beyaz adamlar gibi şiştikçe çökmezlerdi, tersine olgunlaşan bir meyve gibi simetrik bir şekilde şişmanlarlardı. U Po'nun çok geniş, sarı ve kırışıksız bir yüzü ve çok açık kahverengi gözleri vardı. Bütün parmakları aynı uzunlukta olan yüksek kemerli, küt ayakları çıplaktı. Kısa saçlı başı da açıktı. Burmalıların resmi olmayan toplantılarda giydikleri türden sarı-kırmızı kareli, canlı bir Arakanese Iongyi giymişti. Masanın üzerindeki cilalı bir kutudan aldığı betel'i çiğniyor ve geçmiş yaşamını düşünüyordu.
Göz kamaştırıcı başarılarla dolu bir yaşamdı onunki. U Po Kyin'in en eski anısı, seksenli yıllarda, henüz şiş karınlı çıplak bir çocukken, zafer kazanan İngiliz askerlerinin Mandalay'a girişini seyredişiydi. Biftekle beslenmiş, kırmızı yüzlü ve kırmızı ceketli kocaman adamlar sıra sıra önünden geçerken duyduğu dehşeti hatırlıyordu; omuzlarında uzun tüfekler vardı, çizmeleri ağır ve ritmik bir ses çıkarıyordu. Onları birkaç dakika seyrettikten sonra tabanları yağlamıştı. Çocuk kafasıyla kendi insanlarının bu devler ırkıyla asla başa çıkamayacağını kavramıştı. Daha çocukken İngilizlerin tarafında dövüşmek, onlara bir asalak gibi yapışmak en büyük tutkusu oldu.
On yedi yaşındayken kendine hükümette iş bulmayı denedi, ama yoksulluğu ve dostlarının olmayışı yüzünden bunu başaramayınca üç yılını Mandalay pazarlarının pis kokulu labirentinde pirinç tacirlerine yazmanlık yaparak geçirdi, zaman zaman da hırsızlık yapıyordu. Yirmi yaşında bir şantaj işinde şansı yaver gidip de eline dört yüz rupi geçince hemen Rangoon'a gidip parasıyla kendine hükümette bir yazmanlık işi ayarladı. Maaşın düşük olmasına karşın iş çok kazançlıydı. O sıralarda yazmanlardan oluşan bir çete, hükümet dükkânlarında yolsuzluk yaparak çok iyi paralar kazanıyordu ve elbette Po Kyin de (o sıralar adı yalnızca Po Kyin'di, soyluluk göstergesi olan U yıllar sonra geldi) onlara katılmıştı. Ama bütün yaşamını kâtiplikle ve ıvır zıvır hırsızlıklarla harcamayacak kadar becerikli biriydi o. Bir gün, küçük memur eksikliği çeken hükümetin yazmanlar arasından kimilerine memurluk vereceğini öğrendi. Bu haber ertesi hafta kamuya açıklanacaktı ama Po Kyin'in yeteneklerinden biri de bilgilere herkesten bir hafta önce ulaşabilmesiydi. Karşısına çıkan fırsatı değerlendirdi, önlem almalarına fırsat vermeden bütün suç ortaklarını ele verdi. Çoğu tutuklandı ve Po Kyin dürüstlüğünün ödülü olarak yardımcı kaymakam yapıldı. O günden bu yana durmaksızın yükseldi. Şimdi, elli altı yaşında bir bölge sulh yargıcıydı ve büyük olasılıkla daha da yükseltilecek, komisyon vekili yapılacak, böylece İngilizlerle eşit, hatta onlara emir verebilen bir konuma getirilecekti.
Sulh yargıcı olarak yöntemleri çok yalındı. Ne kadar rüşvet verilirse verilsin hiçbir davada yargısı satılık değildi, çünkü yanlış karar veren bir sulh yargıcının önünde sonunda yakalanacağını biliyordu. Çok daha güvenli bir yol bulmuştu; iki taraftan da rüşvet alıyor, sonra da tümüyle yasalara uygun olarak karar veriyordu. Bu davranışı onun tarafsız biri olarak tanınmasını sağlamıştı ve bu da çok işine yarıyordu. Davacılardan ve davalılardan kazandığı gelirlerin yanı sıra, U Po Kyin, kendi yönetimi altındaki bütün köylerden sürekli bir para, bir tür özel vergi topluyordu. Herhangi bir köy üzerine düşeni ödemeyecek olursa, U Po Kyin -Dakoit çetelerinin köye saldırması, köyün ileri gelenlerinin sahte suçlamalarla tutuklanması gibi- cezalandırma yöntemlerine başvuruyordu; bunun üzerine çok geçmeden gerekli meblağ ödeniyordu. Aynı zamanda bölgesinde yapılan büyük çaptaki bütün soygunlardan da payını alıyordu. Elbette bunların çoğu U Po Kyin'in amirleri dışında herkes tarafından biliniyordu (hiçbir İngiliz subayı kendi adamları hakkında söylenen olumsuz sözlere inanmazdı); ama şimdiye kadar hiç kimse onun foyasını açığa çıkarmayı başaramamıştı; vurgundan pay aldıkları için ona bağlı kalan çok sayıda destekçisi vardı. Ne zaman ona bir suçlama yöneltilse, U Po Kyin'in tek yaptığı, bir yığın karşı tanık çağırarak bunu yalanlamak, ardından da kendisini olduğundan daha da güçlü bir konuma getiren karşı suçlamalarda bulunmaktı. Ona zarar vermek neredeyse olanaksızdı, çünkü yanlış araç seçmeyecek kadar insan sarrafıydı ve aynı zamanda dikkatsizlik ya da bilgisizlik yüzünden başarısızlığa uğramayacak kadar entrikalara gömülmüştü. Yaptıklarının hiçbir zaman ortaya çıkarılamayacağı, bir başarıdan ötekine koşacağı ve sonunda tonlarca rupi değerinde, onurlu bir adam olarak öleceği kesinlikle söylenebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burma Günleri
Fiction générale"Bu ülkede bulunmamızın, hırsızlıktan başka bir nedeni olduğunu söyleyebilir misiniz? Bu öylesine kolay ki. İngiltere'nin memuru, Burmalı'nın kollarını tutar, tüccar da adamın ceplerini boşaltır. Britanya İmparatorluğu, İngilizlerin, daha doğrusu Ya...