Ey Doğu rüzgârı, ne zaman eseceksin ki yağmur yeryüzüne insin? Haziranın biriydi, genel toplantı günü gelmişti ve henüz bir damla bile yağmur yağmamıştı. Flory kulüp yolundan yukarı çıkarken şapkasının kenarına çarpan güneş ışıkları hâlâ ensesini kızartacak kadar yakıcıydı. Patika boyunca sendeleyerek yürüyen mali'nin göğüs kasları terden kayganlaşmıştı. Omzunda bir sopaya takılı iki teneke su taşıyordu. Flory'ye selam vermek için tenekeleri yere bıraktığında biraz su taştı, sıska, kahverengi ayaklarını ıslattı.
"Söyle bakalım mali, yağmur geliyor mu?"
Adam batıya doğru anlaşılmaz bir işaret yaptı. "Tepeler yağmuru yakaladılar sahip."
Kyauktada tepelerle neredeyse çepeçevre kuşatılmıştı. İlk yağmurları bu tepeler aldığı için neredeyse haziran sonuna kadar aşağı hiç yağmur düşmezdi. Çiçek tarhlarının toprağı çapalanınca iri, şekilsiz topaklarla dolmuştu, asfalt kadar sert ve gri görünüyordu. Flory lobiye girdiğinde Westfield'in verandada durmuş nehrin yakınında toplanan kuşları seyrettiğini gördü. Verandanın dibinde chokra güneşin altında sırtüstü yatmış punkah halatını ayağıyla indirip kaldırırken geniş bir muz yaprağıyla yüzüne gölge yapıyordu.
"Selam Flory! Zayıflıktan sopaya dönmüşsün."
"Sen de öyle."
"Hıı, evet. Berbat hava. İnsanda içkiden başka hiçbir şeye istek bırakmıyor. İsa aşkına, sis çöktüğünde ne hiçim mutlu olacağım. Haydi ötekiler gelmeden bir yudum bir şey içelim. Kâhya!"
"Toplantıya kimler geliyor biliyor musun?" diye sordu Flory Kâhya viski ve ılık sodayla içeri girdi.
"Bütün herkes sanırım. Lackersteen üç gün önce kamptan geri döndü. Tanrım, adam karısından ayrı kalınca hayatını yaşıyor! Benim müfettişim onun kampında neler döndüğünü anlatıyordu. Fahişelerin sayısı belirsizmiş. Bunları Kyauktada'dan özel olarak getirtmiş olmalı. Yaşlı karısı kulüp faturalarını görünce kıyamet kopacak. İki hafta içinde kulüpten onun kampına on bir şişe viski gönderilmiş."
"Genç Verrall geliyor mu?"
"Hayır, o yalnızca geçici üye. Zaten buraya gelmeye zahmet etmez o velet. Maxwell de olmayacak. Henüz kampı bırakacak durumda olmadığını söylüyor. Eğer bir oylama yapılacak olursa kendi yerine Ellis'in oy vermesi için haber gönderdi. Aslında ben oylanacak bir şey olduğunu da sanmıyorum ya." Yan yan Flory'ye bakıyordu çünkü ikisi de bu konuda geçenlerde yaptıkları tartışmayı hatırlamışlardı.
"Sanırım bu Macgregor'a bağlı."
"Demek istiyorum ki Macgregor şu yerli bir üye seçme saçmalığını bir yana bırakmıştır herhalde. Tam şimdi hiç sırası değil. İsyanın üzerinden daha çok az zaman geçti."
"Bu arada neymiş bu isyan meselesi?" dedi Flory. Henüz Doktor'un seçilmesiyle ilgili tartışmayı başlatmak istemiyordu. Nasıl olsa sorun çıkacaktı, birkaç dakika daha geç çıkmasından bir zarar gelmezdi. "Yeni haberler var mı? Sence bir kere daha denerler mi?"
"Hayır. Korkarım her şey bitti. Ödlekler yine inlerine kaçıştılar. Bütün bölge bir kızlar okulu kadar sessiz. Çok büyük hayal kırıklığı oldu."
Flory'nin kalbi bir an duracakmış gibi oldu. Yan odada Elizabeth'in sesini duymuştu. O anda arkasında Ellis ve Mrs. Lackersteen ile birlikte Mr. Macgregor içeri girdi. Böylece kota tamamlanmış oldu çünkü kulübün kadın üyelerinin oy hakkı yoktu. Mr. Macgregor ipek bir takım elbise giymişti, kolunun altında kulübün hesap defterlerini taşıyordu. Bir kulüp toplantısı gibi önemsiz bir işe bile yarı resmi bir hava vermeyi başarıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burma Günleri
Ficțiune generală"Bu ülkede bulunmamızın, hırsızlıktan başka bir nedeni olduğunu söyleyebilir misiniz? Bu öylesine kolay ki. İngiltere'nin memuru, Burmalı'nın kollarını tutar, tüccar da adamın ceplerini boşaltır. Britanya İmparatorluğu, İngilizlerin, daha doğrusu Ya...