Flory terden ıslanmış yatağında siyah Shan pantolonu dışında çıplak yatmış uyuyordu. Bütün gün aylaklık yapmıştı. Her ay yaklaşık üç hafta kampta kalır, sonra birkaç günlüğüne Kyauktada'ya gelir ve zamanının çoğunu aylaklıkla geçirirdi, çünkü çok az büro işi vardı.
Yatak odası beyaz alçı duvarlı, kapısız ve tavansız büyük, kare biçiminde bir odaydı. Çatının kirişleri serçelerin toplanma yeriydi. Tente gibi bir cibinlikle sarılı büyük, dört direkli yatak, hasır bir masa ile sandalye ve küçük bir ayna dışında içeride hiçbir mobilya yoktu; bir de yüzlerce kitabın durduğu kaba yapımlı kitap rafları vardı; bunların hepsi uzun yağmur mevsimlerinde küflenmiş ve tahtakuruları tarafından delik deşik edilmişti. Duvara müjdeci bir ejderhaya benzeyen yassı bir tuktoo yapıştırılmıştı. Verandanın saçaklarının ilerisinde ışıklı beyaz bir yağ tabakası gibi hafif bir yağmur yağıyordu. Bambu çalılarının arasındaki güvercinler sıcağa çok uygun düşen sıkıcı, uyuşturucu bir ses çıkarıyorlardı - uyutan bir sesti bu, ama bir ninni gibi değil de eter gibi uyutan.
Aşağıda, iki yüz yarda uzakta, Mr. Macgregor'un bungalovunda bir durwan canlı bir saat gibi demir parmaklıklara dört kere vurdu. Flory'nin uşağı Ko S'la bu sesle uyandı, mutfağa gitti, ateşin korlarını üfledi ve çay için su kaynatmaya girişti. Sonra pembe gaungbaung'u-nu ve muslin ingyi'sini giyip çay tepsisini efendisinin yatağının yanına götürdü.
Ko S'la (asıl adı Maung San Hla'ydı; Ko S'la bir kısaltmaydı) kısa boylu, geniş omuzlu, köylü görünüşlü, çok esmer tenli ve bıkkın yüzlü bir Burmalıydı. Siyah bıyığı dudaklarının çevresinden aşağı kıvrılıyordu ama Burmalıların çoğu gibi hiç sakalı yoktu. Flory'nin Burmaya ilk geldiği günden beri onun uşağıydı. Yaşları aynıydı, aralarında yalnızca bir ay fark vardı. Çocuklukları birlikte geçmiş, beraberce bataklık ördeklerinin peşinde koşmuş, machan'da yan yana oturup hiç gelmeyen kaplanları beklemiş, binlerce kampın ve yürüyüşün bütün rahatsızlıklarını paylaşmışlardı; sonraları Ko S'la Flory' ye kızlar bulmuş, onun için Çinli tefecilerden para almış, sarhoş olduğunda yatağına taşımış, ateş nöbetlerinde ona bakmıştı. Ko S'la'nın gözünde Flory bekâr olduğu için hâlâ büyümemişti; oysa Ko S'la evlenmiş, beş çocuk sahibi olmuş, yeniden evlenmiş ve iki karılı yaşamın o anlaşılmaz kurbanlarından biri olmuştu. Bekârlara hizmet eden bütün uşaklar gibi Ko S'la da tembel ve pisti, ama Flory'ye çok bağlıydı. Masada kendisinden başka hiç kimsenin Flory'ye hizmet etmesine, kimsenin onun silahını taşımasına ya da binerken midillisinin başını tutmasına izin vermezdi. Yürüyüşlerde eğer bir ırmakla karşılaşırlarsa Flory'yi sırtında taşıyıp karşıya geçirirdi. Flory'ye acımaya eğilimliydi, kısmen onun çocuksu olduğunu ve kolayca kandırılabildiğini düşündüğünden, kısmen de korkunç bir şey olarak gördüğü doğum lekesi yüzünden.
Ko S'la çay tepsisini usulca masanın üzerine koydu, yatağın çevresini dolaşıp Flory'nin ayak parmaklarını gıdıkladı. Flory'yi huysuzlaştırmadan uyandırmanın tek yolunun bu olduğunu tecrübeyle öğrenmişti. Flory yatakta döndü, sövdü, alnını yastığa gömdü.
"Saat dördü çaldı, kutsal efendim," dedi Ko S'la. "İki çay bardağı getirdim çünkü kadın geleceğini söyledi."
Kadın Ma Hla May'di, Flory'nin metresi. Ko S'la onaylamadığını göstermek için ondan hep kadın diye söz ederdi - Flory'nin bir metresinin olmasına itirazı yoktu ama Ma Hla May'in evdeki nüfuzunu kıskanıyordu.
"Kutsal efendi bu akşam tinis oynayacak mı?" diye sordu Ko S'la.
"Hayır, çok sıcak," dedi Flory İngilizce. "Hiçbir şey yemek istemiyorum. Şu pisliği götür de bana viski getir."
Ko S'la konuşamasa da İngilizce'yi çok iyi anlardı. Bir şişe viskiyle birlikte Flory'nin tenis raketini de getirdi ve anlamlı bir tavırla yatağın karşısındaki duvara dayadı. Onun düşüncesine göre tenis bütün İngilizler için gizemli, ayin gibi bir görevdi ve efendisinin akşamlarını aylaklık yaparak geçirdiğini görmekten hoşlanmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burma Günleri
Genel Kurgu"Bu ülkede bulunmamızın, hırsızlıktan başka bir nedeni olduğunu söyleyebilir misiniz? Bu öylesine kolay ki. İngiltere'nin memuru, Burmalı'nın kollarını tutar, tüccar da adamın ceplerini boşaltır. Britanya İmparatorluğu, İngilizlerin, daha doğrusu Ya...