~7 Ağustos 2010~Büyük şehir yavaş yavaş karanlığa bürünmeye başlarken güneşin batışı net bir şekilde görülüyordu. Gece hayatı ise çoktan başlamış bazı insanlar evlerine giderken diğerleri daha yeni sokaklara dökülmüşlerdi. Onlarca büyük ve gösterişli binanın içinde, yerleşim yerlerine uzak bir alandaki müstekil ev dış görünüşüyle dikkatleri üzerine çekiyordu. Bahçesindeki renk renk çiçeklerden belliydi sıcak bir aile yuvası olduğu. Görenlerin içini ısıtan türden bir evdi burası.
Ama içi dışından çok farklıydı.Hiç bir şey göründüğü gibi değildi dünyada. İnsanlar, canlılar hatta cansızlar bile. İçlerinde sakladıkları karanlık bir gün ortaya çıkmayı bekliyordu. Herkes bir gün değişebilirdi.
Mutluluğun bir an olsun eksik olmadığı o evde de o gün derin bir sessizlik vardı. Karanlık tamamen o evin üzerine çökmüştü. Ölüm, acı, korku ortaya çıkmıştı çoktan.
Genç bir kadının çığlıklarından, küçük bir çocuğun ağlama seslerine kadar tüm sesler duyuldu evde. Sonra bir ses daha duyuldu. Evin büyük demir kapısı sertçe çarpmıştı.
Dakikalar sonra ise geriye sadece sonu olmayan sessizliğin içinden çıkan küçük iç çekişler duyulmaya başladı.Evin içindeki büyük ve özenle döşenmiş salondan geliyordu bu sesler.
Evin içi tamamen doksanları andırıyordu.
Her bir eşyanın antika ve pahalı olduğu belliydi. Belki de hepsinin farklı bir anısı vardı.Yine tamamen antika gibi duran salonun içerisinde koltuğun hemen yanında yerde yüzü bembeyaz olmuş ve oldukça soluk durarak yatan bir kadın vardı. Yüzünün solgunluğu güzelliğini gizlemeye yetmemiş, simsiyah uzun saçları dağılmıştı. Tam yanı başında ise iç çekerek tir tir titreyen bir çocuk duruyordu.
Kadın hareketsiz bir şekilde yerde yatarken üzerinde ki ve yerdeki kandan evin içindeki ağır kokunun nedeni anlaşılmıştı.5-6 yaşlarındaki çocuk bir umutla pes etmeden saatlerdir annesinin uyanmasını bekliyordu. Ama bilmiyordu ki kadının saatler önce kalbi tamamen durmuş, ruhu dünyayı terk etmişti.
Çocuk derin derin nefesler alırken gözleri yine annesinin karnındaki yaraya kaydı. Saatlerdir olduğu gibi bir kez daha midesi bulanırken gözlerini hemen oradan çekti. Tekrar kusmak istemiyordu.Gözlerindeki yaşlar tekrar akmaya başlarken titreyerek ayağa kalktı. Eğilerek kaçıncı defa olduğunu bilmeden annesine seslendi. " Anne hadi uyan. " dedi ağlamaktan kısılan sesiyle. Ama yine bir hareketlilik yoktu. " Anne lütfen uyan. Ben çok acıktım. " dedi çcouk belki bu sefer annesinin uyanacağını düşünerek. Çünkü annesi ona hiç kıyamazdı.
Ama kadın yine kıpırdamadı. Bunun üzerine çocuk yardım çağırmak istedi. Annesinin yardıma ihtiyacı vardı.
Titreyen bacaklarıyla gösterişli salondan çıktı ve evin dış kapısına yöneldi. Üzerinde mavi arabalı bir tişört ve yine mavi bir şort vardı. Ayakları ise çıplakken o bunu umursamadan kapıyı açıp evden çıktı. Annesi görse ona çok kızardı ama o yoktu.
Yüzüne vuran ışıkla gözlerini kısarken evin kapısını açık bırakıp yürümeye başladı. Bu sırada ayağı acısada umursamadı. Annesini kurtarması gerekiyordu çünkü.Evleri yerleşim yerlerine uzaktı. Yardım istemek için baya yürümesi gerekiyordu. Gözlerinden akan yaşlarla koşmaya başladı. Ayakları her acıdığında ağlması daha da artıyordu. O koşmaya devam ettikçe ayağına batan taşlar çoktan ayağını kanatmıştı.
Hava kararıyordu ve o karanlıktan korkardı. Bu yüzden olabilecek en hızlı şekilde koşmaya başladı. Dışarıda yalnız kalmak istemiyordu. Acısını bile umursamadan koştu. Oysa geriye döndüğünde evi tekrar bulamayabilirdi ama umursamadı. Annesini kurtaracaktı ve korkmamalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blindé | taekook
FanfictionGüney Kore'nin en büyük örgütlerinden birinin lideri Vante bir gün gözlerinde yıldızları gördüğü bir çocukla karşılaşır. " Gözlerin yıldızlar kadar parlakken ben asla karanlıkta kalmam Jungkook. "