Merhabalar, nasılsınız? Umarım ki iyisinizdir.
Hikayeye bir aydır bölüm atamadığım için çok özür diliyorum. Ufak bir hastalıkla başım dertteydi ve aralarda yazmama rağmen asla bu bölümü tamamlayamadım.
Sanırım hikayenin bağlanma noktasını yazdığımdan olsa gerek, bu cesareti kendimde bulamadım. Yine de bu hikayeyi yarım bırakmayı asla istemiyorum. Bırakmayacağım da.
Umarım ki bu bölüm hoşunuza gider ve sizi tatmin eder.
İyi okumalar ❤️
*
Her birimiz bembeyaz duvarları olan bir odada yaşama gözlerimizi açmış gibiyiz, kendi tercihlerimiz ile şekillenecek olan boş odanın ortasındaki tekli sandalyede oturur, zamanın geçmesini beklerdik. Su gibi akan zamanla birlikte, tanıdık olmayan yüzler ve kendi sandalyelerini taşıyarak odamıza gelip yerleşen yüzler ile renklenirdi hayatımız. Kendini daha dolu, daha güvende hissetmemek elde değildi. Bu anı, her hücresinde hisseden Anıl için bile aynıydı hisler. Tek başına oturduğu kırık dökük sandalyesine eşlik eden insanlar etrafına doluşmuştu. Küçücük evinde, küçücük odasında çeşit çeşit yüzler ona eşlik ediyordu.
Sırtını koltuğun rahat kumaşına yaslamış, kucağında uyuklayan biricik öğrencisi Asaf'ı kollarında sarmıştı Anıl. Küçük çocuğun bedeni garip bir şekilde dizlerine doğru kaymış olmasına rağmen huzurla uyumaya devam ediyordu. Bilerek hareket etmekten kaçınıyordu öğretmen, çocuğun bu huzurlu uykusunu bölmekten çokça korkuyordu. Oysaki Asaf, salonda yapılan büyük tartışmaya rağmen bile uyanmadıysa, Anıl'ın onu uyandırması pek mümkün değildi.
"Yok öyle bir dünya Kamil!" Yükselen ses, ikili koltukça diken üstünde oturan genç adamdan duyuldu. Kara kaşları çatmış, dudaklarını dişleyen ve sinirli bir şekilde konuşan kişi Tarık'tı. Duyduğu haberlerden itibaren ellerini uyuşuk halde, damarlarındaki gerginliği atamadan kendisini sıkıp duruyordu. Onu sakinleştirmeye çalışan arkadaşına ise bütün sinirini atmak istercesine büyük tepkiler veriyordu.
"Ağzını tepükleyeceğim şimdi Tarık, az sakin ol." Arada kalmış gibi, mırıldanarak konuştu Kamil. Bir öğretmenin kucağında uyuyan küçük çocuğa bir arkadaşına bakıyor, hangisine karşı titiz davransa bilemiyordu.
"Görevimizi tamamlamadan, bu köyü güvene almadıktan sonra köyden nasıl ayrılabiliriz ki? Nasıl? Böyle bir şeyin konusunu bile geçirmezdi Yüzbaşı Tugay." Kendini sorgularcasına konuştu tekrardan sinirli adam.
"Biz emir kuluyuz Tarık, ne deniyorsa onu yapacağız." Kamil konuyu uzatmama kararı aldı kendince, içten içe bu köyü bırakmayı kendisi de istemiyordu. Burada geçirdiği hayatının ufacık bir parçasında bile oldukça bağlanmıştı herkese. Başta evinde kaldığı öğretmenin kibar tavrı onu kendisini bağlamıştı, sonra etrafında çoğalan yüzler de peşi sıra yardım etmişti bu duruma. Hatta gördüğü andan beri kavga ettiği Vural'a bile bağlanmıştı içten içe.
"Doğru söylüyor. Siz elinizden geleni yaptınız." İnce bir kadın sesi araya kaynadığı gibi herkesin odağı bu kadına döndü. Hemen Tarık'ın yanında oturmuş, eşarbının iki ucunu ensesinde çaprazlamış olan zayıf kadın herkesin odağında olmaktan rahatsız olsa da, omuzlarını germiş ve kendinden emin konuşuyordu. "Siz geldiğinizden beridir huzurlu bir uyku çeker olduk. Bu bile yeterli."
Salonda çok kısa bir an sessizlik oldu. Askerler yüreklerine yayılan pişmanlığı sindirmek adına konuşmadı. Kendi beceriksizliklerine lanetler ediyorlar, yetersiz olan güçlerinden dolayı yakalayamadıkları iş birlikçiye küfürler saydırıyorlardı. Yine de en çok kızdıkları şey ise şuydu: Emirlere karşı gelememek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAYAÇ BXB
Teen Fiction"Seninle mezarlıkta görüşürüz belki. Yanında olmam, soğuk bir kalbe sahip olurum. Sırt üstü yatarım orada, senin gelmeni beklerim Anıl. Eğer... Bir şey olursa, eğer orada buluşursak, bil ki geldiğini görürüm." Gözlerini bir an olsun ayırmıyordu genç...